Bölüm 38

8.4K 918 36
                                    

10 Kasımda gün aymıyor... 10 Kasımda gözlerde biriken damlalar hiç bitmiyor... 10 Kasımda eskiden olduğu gibi rahatlıkla başım dik, RAHAT UYU ATAM diyemiyorum... UTANIYORUM... Mekanın cennet olsun ATAM..................Dualarımızdan hiç eksik olmadın, olmayacaksın. 


***************************


Onlar içeri girerken biri de lojmana doğru gidiyordu. Az önce her şeyi satmaktan söz etmişti Ece... Nihayet, dedi. Kendi yatak odasına girdiğinde ilk işi sandığa gitmek oldu. Artık ona gerek kalmamıştı. Uzak bir yere götürüp bırakacaktı. Sonra 'Neden uğraşayım ki? Öldürürüm gider, nasılsa iki masum atın ölümüne sebep oldum. Kısa süre sonra ölecek zavallılar, ha bir eksik ha bir fazla. Bir de yılan eklenir onlara.'

Sandığı kontrol ettiğinde gözlerine inanamadı. Nereye gitmiş olabilirdi? Koca kapağı kaldırıp nasıl çıkabilir, diye sandığı incelerken oymalar arasındaki biraz daha büyükçe olan deliği gördü. Oradan çıkmış olmalıydı. Kaldıkları odayı köşe bucak aramış bulamamıştı. Yatakların altını üstüne getirip kontrol etti. Kendi tuzağına düşmek istemiyordu.

Yılanın evde olmadığından emin olunca biraz rahatlamıştı.

*****

Çarşamba sabahı fazla işi yoktu. Biraz bağları gezdi. Karayel ailesinin sattığı bağların kontrollerini de yaptıktan sonra çift kabini garaja çekip yürüyerek boxların oraya gitti. Sadece Recep vardı ahırda. "Kolay gelsin, seyisler nerde Recep?"

"Dişileri otlağa çıkarttılar. Birazdan gelirler."

"Atların durumu nasıl? Soğumaya başladı mı tırnaklar?"

"Aşıları yaptık, ilaçları veriliyor. Daha soğuk tırnaklar. Sabah Ali seyis kontrol etti hepsini."

"İyi tamam, ben biraz Gümüş Kanat ile gezeceğim."

"Ben eğerlerim hemen." Eğeri yerinden alıp atın boxına girdi. Hızlı hareketlerle eğeri bağlayıp dizginleri başının üstünden geçirdiğinde at hazırdı.

"Maya demiri nerede?"

"Hemen getiriyorum."

Recep eve giderken Ece de tüm boxları gezdi. Atların durumlarını kendi gözü ile görmeden artık kimsenin sözlerine inanmayacaktı. İki seyisi bir seyis yardımcısı vardı. Üstelik dün doğanla topu topu on atı vardı ve iki atında arpalama olmuştu. Tamam atlar baharda otlaklara çıktığında bu hastalık görülürdü ama bu kadar geç fark edilmesi hiç hoşuna gitmemişti. Alt tarafı sabahları atların tırnakları kontrol edilecekti. On atın kontrolü beş dakika sürerdi ancak. Beş dakikalık kontrol yapılmadığı için iki atını kaybedebilirdi. İlaçların etkisini bekliyorlardı. Yine de garantisi yoktu artık tedavinin.

Recep kısa süre sonra elinde küçük bir demir parçası ile geldi. Diğer elinde de bir battaniye vardı. Bu demir parçası atların nallarının arasına giren taşların, dikenlerin temizlenmesi için kullanılıyordu. Ece, maya demirini kotunun arka cebine yerleştirdi. "Antrenman alanında mı çalışacaksınız?" diye soran Recep'e "Yok bu gün biraz gezmek istiyorum. Boş araziye doğru gideceğim. Maya demirini de ondan yanıma aldım. Oralarda çok fazla taş ve diken var."

"Bugün keyfi yerinde. Toparlandı iyice. Toz yutturacak herkese. "

"İnşallah. Hadi görüşürüz."

Ece, atı hafif bir ayak darbesi ile hareketlendirdi. Henüz erken saatler olduğu için güneş çok ısıtmıyordu. Yavaş adımlarla geziyordu ikili. Kıraç alana geldiklerinde atı durdurdu. Oldukça yükseğe çıkmışlardı. Yanında bir termos çay olması için çok şey verebileceğini düşünerek manzaranın tadını çıkarttı. Yarım saat kadar oturduktan sonra yerinden kalkıp atına bindi. Taşlık ve yokuş olan yerde hızlı hareket etmek tehlikeli olduğu için sakin adımlarla iniyorlardı. Tepenin neredeyse yarısına gelmişlerdi ki at bir an da şaha kalktı. Ece boş bulunup ne olduğunu anlamadan kendini yerde buldu. Düştüğünde başını vurmuştu.

YakışıklıWhere stories live. Discover now