Bölüm 10

11.6K 1K 46
                                    

Gün boyu köyde cenazenin etkisi hüküm sürdü. Gökyüzü de gri bulutları ile onlara eşlik ediyordu. Ece, gök gürültülerini duyuyordu. Yağmur yoktu henüz. Hatta tahminince bunlar yağmursuz orajdı*. Yağmurların çok yakın olduğunu tahmin ediyordu. Hızlı adımlarla Karayel'lerin bağlarına doğru yürüdü. Gün yeni ışısa da en azından bir iki kişinin gelmiş olacağını düşünüyordu. Gördüğü ilk işçiye, Hasan amcayı kaybettiklerini, cenazenin öğlen namazından sonra kalkacağını söyledi. İşçinin gözlerinde gördüğü üzüntü gerçekti.

"Yağmur yaklaştı. Öğleden sonra yağacaktır. Cenaze öğlen kalkacak. O saate kadar çalışalım da Hasan amcamızı da üzmeyelim. Öldüm hemen bağlarımı mahvettiniz demesin. Biraz hızlanın. Ben yine uğrayacağım."

"Tamam, Ece hanım. Sizin de başınız sağ olsun."

"Sağ olun."

Sonra kendi işçilerinin yanına gitti ve köylüsü olanlara aynı bilgiyi aktardı. Her yere yürüyerek gittiği için hem yorulmuş hem de vakit kaybetmişti. Evden arabayı alıp çıkmadığına pişman olmuştu ama yürümek de üzüntüsünü biraz dağıtmasına yaramıştı. Hâlâ uzaklardan gök gürültüsü geliyordu.

Eve gittiğinde şaşırdı. Annesi ve Ayşe abla kazanlarla yemek pişiriyordu. Şaşırdığı elbette yemek pişirmeleri değil, bu kadar kısa sürede üç kazan yemeğin hazırlanmış olmasıydı.

"Merhaba anne. Kolaylamışsınız!"

"Sen çıkar çıkmaz başladık. Selayı duyup kalktım bende. Hepimizin başı sağ olsun."

"Amin. Köylü gelmeye başlamış bile. Ben biraz çalışayım. Yağmur geliyor. Hava çok soğuk ve bulutlu. Bir saate biter değil mi? Gelir ben taşırım yemekleri. Akşama duasına çağırdı Emine Teyze?"

"Biter, ben de gelirim seninle. Akşamı ayrı gündüzü ayrı! Babana da söyleyeceğim. Kalktığımda uyuyordu, duymamış selayı. Çok üzülecek biliyorum ama söylemesem de anlar zaten." Ece'nin kızarmış burnunu görüp aynı kıyafetlerle tekrar çıkacağını anlayınca "Sıkı giyin. Üşümüşsün" dedi.

Yağışsız Oraj* Gök gürültüsü var ama yağış yok

*****

Öğlen namazından sonra tüm köy mezarlığa gitti. Defin işlemi bittiğinde Ece'nin de dua saatine kadar işi bitmişti. Annesini ve Ayşe Ablayı orada bırakıp işçileri traktörün arkasına doldurup mezarlıktan ayrıldı. İki abisi de cenazeye gelmişti. Annesi onlarla eve dönecekti. Babaları evde Sibel ile kalmıştı.

Bakışları, yengesinin yanında duran Toprak'a takıldı. Yüzünde acının izleri görülüyordu. Yengesine verdiği destek kendi acısını yaşamasına engel gibiydi. Oysa hemen yanında duran babası, eşine yaslanmış, üstü örtülen mezara bakıyorlar ve gözyaşlarını saklamadan ağlıyordu. Belki de acılara en iyi tahammül birkaç damla gözyaşıydı.

Başını çevirip arkada kalan mezarlığa baktı. Hasan amcaya uzaktan bir kez daha veda edip, gözyaşlarına aldırmadan bağın yolunu tuttu.

*****

Lokantasındaki müdürlere ulaşıp iki üç gün daha kalacağının haberini verdikten sonra yengesinin yanına gitti. Önceki günün kalabalığı kalmamıştı artık. Cenazeye gelemeyen, gelse de yanlarında olmayı görev bilen herkes uğruyordu. Halası evine dönmüş, akşamları duaya geleceğini söylemişti. Kendisi de İzmir'e dönmeyi düşünmüştü. Sonra bu düşünceden vazgeçti. Önce veraset işlerinin hallolması için bir iki devlet dairesini ziyaret edecek, babasının bu işlerle uğraşmamasını sağlayacaktı. Onun üzüntüsü kendine yetiyordu zaten. Cumaya kadar kalacaktı.

YakışıklıDär berättelser lever. Upptäck nu