Bölüm 2

27.9K 1.4K 55
                                    

Zayıf, çelimsiz ve kimsenin ilgi göstermediği atı römorkuna doğru götürürken iki ayrı kişinin yanına gelip satın almak istemesi ilginçti. Ece ilk konuştuğu kişinin tanıdığı bir yetiştirici olduğunu görüp gülümseyerek teklifi reddetmişti. Onun kendisinin at seçme konusundaki bilgisine güvenip böyle bir talepte bulunduğunu tahmin ediyordu. İkinci adam ise ufak tefek biriydi. Ece tanımıyordu bu adamı. Yarış atı alacak birinden çok at arabasına çekmek için at arayan birine benziyordu. Sert bir sesle "Satılık değil." demiş ve yine atın zayıf boynunu okşayarak kamyona doğru yürümüştü.

At merakı anne tarafından geçmişti genlerine. Annesinin büyükbabası uzun yıllar at yetiştirmiş ve satmıştı. O kendi oğluna bu sevgiyi aşılamıştı. Dedesi kendi çocuklarına değil ama torununa aktarmıştı at sevgisini. 'Koşacak atı gözünden tanımalısın, ben de babam da tanırdı." derdi Ece ile atlara bakarken. Genlerine güveniyor, dedesi ve büyük büyük babası gibi koşacak atı tanıdığını düşünüyordu.

Çiftliğe geleli bir ay olmuştu. Özel besinler ile besleniyor kaslarının yeniden şekillenmesi için tek başına çalıştırılıyordu. Şimdiden toparlanmış, koşarken iyi bir yarış atı olacağını belli etmeye başlamıştı. Henüz yarış amaçlı antrenmanda koşturmamıştı. Ara sıra bağlar arasında, köyün içinde geziniyordu. Yakında yarışlar için çalıştırmaya başlayacaktı. Biraz daha kuvvetlenmesini bekliyordu. Arap atlarının yarışmaya başlayacağı yaş üç yaştı. Yakışıklısının dört ayı vardı önünde. Satın aldığı çiftlikte ilk başlarda yarış için yetiştirilmiş, sonra ailenin maddi sıkıntıları baş gösterince düzgün beslenmemiş, at da gücünü kaybetmişti. Şimdi ise eski gücüne kavuşuyordu. Hareketlerinden de eğitimlerini anımsadığını anlıyordu.

Ece yine düşüncelere daldığı için Asude'nin son söylediklerini duymamıştı ama en son kelime 'annem' olduğu için annesinin hastalığından bahsettiğini anladı. Kendine kızarak başı ile onu anladığını ifade etmeye çalıştı. Konu atları ve bağları olduğu zaman dünyadan kopuyordu. Asude bu huyunu bilse de kendi acısından bahsederken karşısındakinin daha içten bir tavır almasını tercih edeceği kesindi.

Aslında iki genç kızın benzer bir kaderi vardı. Birinin annesi, birinin babası bakıma muhtaçtı. Asude'nin annesi beş senedir yatalaktı. Tüm vücudu felçli olduğu için çok daha ağır bir bakım gerekiyordu. Asude'nin en büyük şansı kendinden büyük ablaları ve babasının annesinin bakımında ortaklaşa çalışıyor olmalarıydı.

Kendisinin de en büyük şansı annesinin sağlıklı oluşuydu. Kendini üzmemek için aklındaki konuları kovaladı. Sadece yengesine destek amaçlı son bir cümle kurdu... Hiç inanmasa bile dudaklarından dökülenlerin gerçek olmasını diledi. "İyi olacaklar, inan canım iyi olacaklar. Sen üzme kendini. Bebeğini düşün."

"O olmasa bu günlere dayanmak daha da güç olacak zaten. Geçen hafta hastalandığımda soluğu doktorda aldım. Bir şey olacak diye çok korkuyorum."

Ece, sesine güven duygusunu ekleyerek konuştu bu kez. "Olmaz. Senin bünyen sağlam. Sadece üşüttün. Doktor da farklı bir şey söylememiştir."

"Yok söylemedi. Annemin durumunu kabullenmem gerektiğini, ara sıra böyle krizlerin olabileceğini söyledi. İlaçlara dikkat etmek gerekiyor o kadar. Her önüne geleni kullanamıyorsun."

"Bundan doğal ne var? Zaten soğuk algınlığı ilaçla da ilaçsız da bir haftada geçiyor." İkisi de gülüştü. Nihayet Asude'de az önceki ruh halinden sıyrılmıştı.

Yavaş adımlarla yürüdükleri için neredeyse yarım saatte gelmişlerde eve. Kışın boş olan havuzun yanından geçtiler. Ece havanın ısınmasını dört gözle bekliyordu. Özlemişti yüzmeyi. Güneşlenmek pek mümkün olmasa da geceleri yüzmek en büyük zevkiydi. Asude de bazen ona katılırdı. Hamileliğinin son aylarında belki yine yüzebilirdi. Kolay doğum için yüzmenin iyi olduğunu söylüyordu doktorlar. İçini çekerek düşündüklerini sesli dile getirdi. "Yaz gelse de yüzsek biraz. Sıcağı özledim."

YakışıklıWhere stories live. Discover now