-12-

9.8K 1K 44
                                    

Bölümü hazırlarken bu şarkıyı dinliyordum, biraz da ondan eklemiş olabilirim. ^.^ 

İki gün boyunca Atlas'a bir kerecik dahi bakmıyor, onun görmezden gelebilmek için insanüstü bir çaba sarf ediyorum.

Umudum, bu çabanın bir noktadan sonra onu silik bir hale getirebileceği yönündeyken hayal kırıklığının içimde büyüdüğünü hissediyorum.

Çünkü iki gün boyunca aynı mekânı paylaştığımız her anda, onu görebilmek için yanıp tutuştuğumu hissediyorum. Omuzlarını tutup kızı sarsmak, ona bağırmak, kendime bağırmak, deli gibi bağırmak istiyorum.

Ve merak ediyorum.

O ne düşünüyor? Ne istiyor? Neden böyle davrandığımı biliyor mu?

Beden dersi için spor salonuna indiğimizde pes ediyorum. Tüm çabam buraya kadarmış, diye düşünerek kızı arıyorum sınıfın içinde. Ve tek başına oturduğu basamağa bakarken göğsümün içe göçmeye çalıştığını hissediyorum.

Atlas o kadar yalnız duruyor ki...

Başını dizlerinin üzerine koymuş, omuzları olması gerekenden daha alçak duruyor. Eminim ki kulağında kulaklığıyla kendini bizden soyutlamış durumdadır.

Ona şöyle bir baktığınızda tuhaf geleceğinden eminim. Bana da öyle geliyordu, belki hala geliyordur ama bu Atlas, diye düşünüyorum. Tuhaf olabilir ama bu Atlas. Ve ben artık onun değişmesini istemiyorum. Böyle olmasını istiyorum. Böyle olmasına ihtiyacım varmış gibi geliyor.

Aptal düşüncelerimi duymuş gibi başını kaldırıyor ve ona baktığımı, nerede durduğumu da biliyormuş gibi direkt bana bakıyor.

İfadesiz görünen yüzünde bir hareketlenme oluyor mu merak ediyorum. Ayaklarım izinsiz ona yöneliyor.

-Böyle olmaz, diyorum kendime.

Onu görmezden gelmek istemiyorum.

Onu görmek istiyorum. Hatta onu saatlerce izlemek istiyorum.

Bir an duraksıyorum. Düşüncelerim sanki benden habersizmiş gibi Atlas etrafında dönüp duruyor, kalbim daha hızlı atıyor.

Allah'ım çok saçma... Ben, nasıl? Atlas'ı nasıl bu kadar sahiplenmiş olabilirim. Bu öyle bir his ki sanki daima yanımdaymış, benimmiş gibi bir hak iddia edebilirim. Öyle bir ihtiyaç ki onu tutup kendime bağlayabilirim.

Çok saçma...

Nasıl olabilir?

Ayaklarım daha da hızlanıyor. Atlas'ın doğruluşunu izliyorum ve basamakları hızla çıkıp yanına oturuyorum.

-Komşu oğlu?

Kızın yüzüne bakarken içimin ezildiğini, daha da ezildiğini, gittikçe küçüldüğünü hissediyorum. Derin bir nefes alırken yüzünü inceliyorum. Üç rengin de muhteşem göründüğü gözlerine, kınaya benzetirken onlara hakaret etmişim gibi parıldayan saçlarına, tertemiz yüzüne bakıyorum.

-Hım?

Ağzımdan yalnızca bu çıkıyor. Kendimi çok aptal hissediyorum. Öyle aptal hissediyorum ki daha çok bağırmak istiyorum.

Atlas, sen nasıl...

Emre... Sana nasıl... Dokunabilir?

Bunu düşünürken yutkunuyorum. Günlerdir, tek derdim, bu muydu yani? Yalnızca... Emre'nin konumunu görmek miydi?

Kıskançlık, diye düşünüyorum dehşetle. İtiraf etmek zor geliyor ama kelimeyi düşündüğümde kabullenmekte zorlanmıyorum.

-Bir şey mi oldu?

-Belki olmuştur...

Tek solukta söylüyorum bunu.

Atlas bana şaşkın şaşkın bakarken yüzüne dokunmak istiyorum. Bu benim hakkım olmalı, ona dilediğimce yakın olmam gerek.

-Yahut olmuştur da ben yeni yeni fark ediyorumdur.

-Anlayamıyorum seni?

Ona sormak istiyorum. Merak ettiğim ne varsa, onun ağzından duymak istiyorum cevaplarını. Fakat kuzenim bizi azarlamak için çağırdığında tüm büyü bozuluyor. Oturduğumuz yerden kalkıp koşarak sınıfın yanına ulaşıyoruz. Atlas kızların tarafına, kısa boylu olduğu için en sona geçerken ben sıranın başına ilerliyorum. En uzun değilim ama ilk beşte olmam da aramızı yeterince açıyor.

Ceza aldığımız için fazladan yaptığımız koşuyu da sayarsak ders boyunca bir daha yan yana gelemiyoruz.

Kuzenimden nefret ediyorum. Gerçekten.

Ve sonra üzerimizi değiştirme faslıyla oyalanıyoruz.

Çıkışta, diye düşünüyorum. En fazla on dakika sonra, konuşabiliriz.

Ama öyle olmuyor. Ben onu beklerken Atlas'ı almaya gelen Emre'yi fark ederek gizlenme ihtiyacı hissediyorum. Çünkü o varken konuşmayı düşünmek dahi istemem. Tek istediğim elini kırmak, ona sarılan kolunu olduğu gibi yerinden sökmek...

Bu nasıl bir his böyle?

Kendime karşı dehşete bile kapılamıyorum.

Ve bu hisle aynı anda hissettiğim acı da neyin nesi?

Birbirine o kadar zıtlar ki biriyle her şeyi yapabilecekmişim gibi düşünürken diğeri beni sefil bir mahlûk gibi hissettiriyor. Hiçbir şeye gücü yetmeyen, berbat bir insanmışım gibi...

Atlas'ın onunla yürümesini izlerken dişlerimi o kadar çok sıkıyorum ki canım acıyor.

Bu manzarayı unutabilir miyim? İkisini böyle görmeye alışabilir miyim? Buna, gerçekten, katlanabilir miyim?






Instagram: kopru_busra

GökkuşağıWhere stories live. Discover now