-6-

9.4K 976 64
                                    

İlerleyen günler hayal edemeyeceğim hatta bahsini dahi ettirmeyeceğim şekilde sürüyor.

Ben, günün çoğunu Atlas ile geçiriyorum.

Ve bu nereden bakarsak bakalım, insanı dehşete sokuyor.

Atlas'a karşı daha yumuşak davranmaya karar verdiğim o akşamdan beri -bu demek oluyor ki ona laf soksam da hakaret etmiyor, gün içinde onu dövme arzumu yarıya indiriyorum- ilişkimiz... Bu düşünceyle ürperiyorum, tanışıklığımız demek daha doğru olacak.

Evet, tanışıklığımız... Daha medeni bir hale dönüyor.

Atlas bana ders çalıştırıyor, ben ona kuzenimin bize öğrettiği her şeyi öğretmeye çalışıyorum. Bir nevi birbirimizi önümüzdeki sınavlara hazırlıyor gibiyiz. Onun seçmelere katılmasına henüz bir hafta daha olmasına rağmen ben yarın, yani cumartesi günü, Asya ile derslerime başlayacağım. Ve bu nereden bakarsam bakayım beni geriyor. Asya'nın hakkımda ne düşüneceğini kestiremiyorum. Ona yaklaşmaya çalıştığımı hissetmiş miydi daha önce?

Bunları düşünmeye son vererek zile basıyorum.

Kapıyı alışkın olduğum üzere Atlas'ın açmasını bekliyorum ama öyle olmuyor.

Kaşlarımın çatılmasına sebep olan esmer oğlan önümde durup tek kaşını kaldırırken derin bir nefes alıyorum.

Biliyorum, onu tanımıyorum ama buna rağmen sevmiyorum işte. Hatta nefret ediyorum.

-Sen Emre misin?

Beni bariz bir şekilde küçümsemeye çalışan bakışlarına dik dik karşılık veriyorum.

-Atlas yok mu?

-Lavaboda.

-O halde...

Elimi kış kış yapar gibi sallıyor ve çocuk çekilirken içeri giriyorum. Gerçekten Atlas, hangi cehennemdesin ve bu garip yaratık niçin burada?

Medeniyetin gereği olarak onunla tanışmam, bir iki kelam etmem gerek farkındayım. Fakat çocuktan o kadar kötü bir elektrik alıyorum ki yüzüne bakmak bile tenezzül alanımın bir hayli dışında kalıyor. Bu yüzden salona geçip her zamanki gibi masaya yerleşiyor ve bunları yaparken onu tamamen yok sayıyorum.

-Atlas birazdan gelir.

Sorduk mu?

Yüzümü buruşturup "Hı hı" ile "hım hım" arası bir ses çıkarıyorum.

-Aynı sınıftasınız değil mi?

Sana ne?

Yine aynı şekilde cevap veriyor ve dünyanın sırrı içindeymişçesine dosyama yoğunlaşıyorum. Sonunda mesajı alıyor olacak ki çenesini kapatıyor.

Bir dakika sonra Atlas salona giriyor. Gözlerimi rahatlayarak üzerine çevirdiğimde çenemin aşağıya doğru kaydığını hissedebiliyorum. Kendimi güç bela toparlayıp kıza yapmacık tebessümlerimden birini sunuyorum.

Bu çocuk için mi süslendin Atlas?

Kızın omuzlarına dökülen saçlarına, parıldayan gözlerine ve daha önce hiç sürmediğinden emin olduğum rujuyla dikkatimi üzerine çekip duran dudaklarına bakarken kaşlarımla savaşıyoruz.

Çatılma, çatılma, çatılma!

-Bugün Emre'yle dışarı çıkacaktık ama sana söylemeyi unuttum.

Atlas çocuğa bakarak 'Emre' deyince sırtımda bir böcek geziyormuş gibi ürperiyorum.

-Onun ismi de mi Emre?

Soruyu istemsizce soruyorum, fakat beni şaşırtan elbette ki bu olmuyor. Atlas hiç yapmadığı şeylere birini daha ekleyip kıkırdıyor.

Kıkırdamak ha?

Bir erkeğin yanında bu hale geldiğine inanamıyorum Atlas.

Demek tek sorun, benmişim. Başkalarına gelince normal olabiliyormuşsun!

-Evet... Komik, değil mi?

Hiç de komik değil!

Yüzümü gizlemek için kâğıtlara gömülüyorum. Sinirden ellerim uyuşmuş durumda. Niye sinirleniyorsam?!

-Ben gideyim o halde, sonra çalışırız.

-Saçmalama!

Atlas yanıma adeta ışınlanıyor. Sandalyesine yerleşip gülümsüyor.

-Emre biraz bekleyebilir.

-Aynen, diye sesleniyor çocuk. Telefonuyla uğraştığına dair bahse girebilirim.

-Yok Atlas, içim rahat etmez.

Gözlerimi kısarak yüzüne bakıyorum.

İstemem yan cebime koy diyorsun, öyle mi? Seni garip, ilginç, tuhaf mahlûk.

Kız şaşkın bir şekilde kirpiklerini hareket ettiriyor. Onlarda da bir farklılık olduğunu anlamıştım zaten.

Yerimden kalkıp dosyayı kucaklıyorum.

-Bir dahakine haber verirsen böyle vakit kaybetmeyiz.

Atlas konuşamadan önce salondan çıkıp kapıya doğru yürüyorum. Peşimden geliyor ama itiraz etmiyor.

En azından özür dileyebilirsin Atlas! Ben bile senden özür dilemişken bu kadar kendini beğenmiş olma.

-Emre...

Kız kolumu tutunca duruyorum.

-Hı?

Derin bir nefes alıp yüzüne bakıyorum. Üzgün görünüyor. Niye üzülüyorsa?

-Akşam size geleceğim, tamam mı?

İstemsizce kaşlarımı kaldırıyorum.

-Tamam mı?

Kolumu sıkması üzerine kaşlarım biraz daha kalkıyor ve nihayetinde sebepsizce gülümsediğimi hissediyorum.

-Tamam.

Atlas elini çekerken bana beş saniyeme mâl olan tebessümüyle bakıyor. Kapıdan çıkarken kendime, ona ve çocuğun adının Emre oluşuna karşı ağzım açık kalıyor. Bu kez durumun şokunu inkâr etmeye çalışmadan asansöre biniyorum.






Instagram: kopru_busra

GökkuşağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin