-8-

10.2K 962 92
                                    

Güne bir kuş gibi cıvıldayarak başlıyor, tıpkı yükselen yaz güneşi gibi etrafı aydınlatıyordum.

Diye kendini kandırmak istiyordu sinirden yüzü Nemrut'u andıran genç adam.

Yorganı tekmeleyerek yatağın ucuna atıp yarım yamalak sürdürmeye çabaladığım uykumu terk ediyorum. Nasıl olduğuna dair en ufak bir fikrim olmasa da kaşlarım şimdiden çatılı konumda. Bu ifade yüzüme yapışıp kalacak ve ben sanırım Atlas'ın saçma cümleleriyle kendi görüntümü betimlemenin ötesine gidemeyeceğim.

Kızın ismini aklımdan geçirince yüzümü buruşturuyorum. Eğer dün boynunu sıkmış olsaydım, belki de şu an böyle huysuz hissetmeyecektim!

-Bugün, herhangi bir gün gibi, sıradan bir gün...

Dişlerimin arasından söylediğim sözcükler kaşlarımın -sanki mümkünmüş gibi- daha da çatılmasına sebep oluyor.

Sıradan bir gün değil esasen, tek derdim Atlas'ın söylediklerinin aksini dile getirebilmek.

Kız dün delice saçmalayıp gittiğinden beri öfkem sabitlenmiş durumda. Buna Asya'yla sonunda tanışacağımızın bilinci ve ona öğretmenlik yapacak olmanın gerginliği de eklenince durumumum iyi olduğunu söyleyemeyiz.

Gerçekten, öğretmenlik benim neyime? Ben henüz beş şıka indirgenmiş bir sorunun cevabının orada olduğunu bile kabullenemiyorum; öğretmenlik, benim, neyime?

Belki de Asya benimle tanıştıktan sonra fiziğin o kadar da önemli olmadığını anlayarak beni bu gerginlikten kurtartır.

Sakin olmak için derin birkaç nefes alıp banyoya giriyorum. Genelde hazırlanma derdim olmaz ama sıcak suyun öfkeme ve gerginliğime iyi gelmesini umuyorum.

Annemin ısrarına rağmen kahvaltı etmeden notlarımı alıp aşağı iniyorum. Kapıyı elbette ki Atlas açıyor. Ve nasıl olduğunu bilmiyorum ama yalnız olmadığını hissedebiliyorum.

-Günaydın, diyorum gözlerimi kısıp yalandan tebessüm ederek.

Aldırmadığı her halinden belli bir şekilde karşılık veriyor.

-Günaydın, komşu oğlu...

-Asya geldi mi?

Kaşlarımı kaldırıyorum, beni içeri davet etmeyi düşünüyor mu acaba?

-Evet, babası sabahtan bıraktı.

Başımı aşağı yukarı sallarken seni tuhaf mahlûk diye düşünüyorum, seni beyni garip çalışan ilginç varlık...

-Neden dikiliyorsun, orada?

Tek kaşımı alayla kaldırırken gülümsemeye çalışıyorum bir yandan da. Aslında alay ettiğimi hissetmesini istiyorum ama onu ciddiye alacağımı düşünmesini istemiyorum.

Evet, ben de ne istediğimi bilmiyorum. Evet, evet ve evet...

-Gelsene...

İçeri girip kapıyı arkamdan kapatıyorum. Alıştığımız üzere, garip bakışmalarımızdan birini gerçekleştiriyoruz. Sonunda içeriden sevimli, sempatik, hoş bir kızın sesi duyuluyor.

-Atlas, kim gelmiş?

Asya.

Elbette Asya.

İstemsizce sırıtıyorum.

Atlas bana bakmayı sürdürürken cevap veriyor.

-Komşu oğlu...

Atlas, boynunu kıracağım senin.

-Sınıf arkadaşın mı yani?

Ve Asya, kuzenine nazaran nasıl da normalsin.

-Evet, o.

Asya'nın sesi kesiliyor fakat ben sırıtmaya devam ediyorum. Atlas da beni incelemeye...

Nihayet konuştuğunda sesi tereddütlü çıkıyor.

-Hazır mısın?

Hayır. İşin aslı gerginim ve gerginliğim sürdükçe özgüvenimin kaybolduğunu düşünüyorum. Şu öğretmenlik meselesini üzerime yığmasaydın keşke Atlas.

Demiyorum elbette.

Kaşlarımı oynatarak konuşuyorum.

-Evet, elbette.

Derin birkaç nefes alıyor. Göğsü kalkıp inerken bir şey diyeceğini hissedip bekliyorum.

-Asya...

Fısıltısı aramızda büyürken hafifçe gülümsüyor.

-Bence senden hoşlanacak...

Neredeyse düşecek olan dosyayı iki elimle kavrıyorum. Ağzım açılmak için yanıp tutuşuyor ama daha kendime gelememişken Atlas bana sırtını dönüp yürümeye başlıyor.

Bir şeyler daha söylüyor ve ben sadece sonunu duyarak bile dehşete kapılıyorum.

-...başka türlüsünü hayal edemiyorum.

Cılız sesi kaybolduğunda kalbimin deli gibi attığını hissediyorum. Uzanıp kolunu tutacak ve ne demek istediğini soracakken Emre denen zibidiyi -kendime hakaret ediyormuş gibi hissetmekten ne zaman kurtulacağım acaba?- görüp duruyorum.

-Nerde kaldınız Atlas?

Çocuk bana ters ters bakıyor.

Ben de ona dik dik bakarak karşılık veriyorum.

İçimden ona "Sana ne?" diye diklenirken Atlas'a "Bu tip ne arıyor evinizde?" diye kükrüyorum.

Komşu kızı, ona da bana da cevap vermiyor. Yüzüne bakmak istesem de tam o anda Emre'nin yanında beliren Asya'yı görünce boş veriyorum. Kız bana dikkatle bakarken gülümsüyor.

-Selam...

Gülümseyişine karşılık veriyorum.

-Selam.

-Seni okulda görmüştüm!

Bunu söyleyen Atlas olsaydı onunla dalga geçeceğimden eminim. Tabii ki görmüştün, bunu söylemene ne gerek var garip şey?

Oysa Asya söyleyince göz kırpmak dışında bir şey yapamıyorum. Heyecanına verelim, beni görünce heyecanlanması zaten işime gelir.

-E, hadi içeri geçelim...

Konuşan Emre olunca haliyle kaşlarımı çatasım geliyor ama bunun yerine sessizce Atlas'ı takip ediyorum. Asya her gün oturduğum yere yerleşmiş görünüyor ama sesimi çıkarmayıp Atlas'ın oturduğu gibi karşısına geçiyorum.

-Biz ders yaparken siz orada mı bekleyeceksiniz?

Gözlerim istemsizce televizyonun karşısındaki ikili koltukta oturan Atlas ve Emre'ye kayıyor.

-Sakıncası mı var?

Sana sorduk mu?

O ters ters konuşurken Atlas gülümsüyor.

-Burada olmamız sizi rahatsız eder mi? Sessiz dururuz.

-Etmez, diyorum hemen.

Çocukla baş başa bir odaya kapanmasına müsaade edeceğimi sanıyorsa yanılıyor. Sonuçta biz komşuyuz ve ailesi evde yokken böyle bir şey yapmasına engel olmaya hakkım var.

Emre'ye son bir ters bakış gönderip Asya'ya dönüyorum.

-Evet... Nereden başlayalım Asya?

GökkuşağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin