-7-

9.8K 987 87
                                    

Saat 18.05

Atlas'ın akşam anlayışı tam olarak kaç acaba? Ayrıca ailesi nasıl o çocuğu evlerine alabilir? Bununla da kalmayıp nasıl kızlarını onunla dışarı gönderebilir?

Çocuğun ne kadar tekinsiz -böyle bir kelime var mı, emin değilim- göründüğünü fark edemiyorlar mı?

Kızı beklerken sırf oyalanmış olmak için annemin okuduğu polisiye romanı elime alıyor ve üçlü koltuğa yayılıyorum. Garip bir şekilde annem Atlas'ı tanıyor, onunla arkadaş olduğum için de bir hayli seviniyor.

Atlas, gerçekten... Ben hariç herkese mi insancıl yaklaşıyorsun? Sırrın ne?

Kim olduğu belli olmayan katil, onu bunu doğrayıp arkasında bırakmayı sürdürürken gerginliğimin çoğaldığını hissediyorum.

Atlas, saat 18.41. Farkında mısın?

Ve nihayet zil sesi evin içinde yankılanıyor.

Sanki kendimi kitaba kaptırmış ve zili duymamışım gibi davranıyorum lakin kulağım yalnızca annemin terlik seslerine yoğunlaşıyor.

Pat, pat, pat, pat...

Sonunda kapıyı açıp Atlas'la konuştuğunu, bana seslendiğini ve terlik seslerinin daha hızlı bir şekilde aramızdaki mesafeyi aştığını hissediyorum.

-Emre, uyuyor musun?

Başımı çevirip ikiliye bakarken dalmış gibi görünmek adına esniyorum.

-Kitap okuyordum?

Annem tek kaşını hadi ordan dercesine kaldırıyor ama beni bozmuyor.

O konuşmaya başlamadan evvel -bu gibi durumlarda tepkisi kestirilemez- kıza gülümsüyorum.

Yapmacık olanından, bildiniz.

-Atlas...

Yerimden kalkarken Atlas da bana gülümsüyor.

-Anne sakıncası yoksa yemek masasında çalışacağız.

-Tamam, önemli değil.

Atlas'a elimle masayı işaret ederken üzerinde eşofman-pijama arası bir şey olduğunu fark ediyorum.

Emre Beyle gezerken elbiseler, makyajlar... Bize gelirken hastane çocukları gibi bir hal... Çifte standart diye buna derim işte.

Atlas, o kadar tuhafsın ki!

-Eğlendiniz mi bari?

Ağzımdan çıkan imalı soruyla birlikte ikimiz de afallıyoruz. Atlas o alaylı tebessümüyle birlikte tek kaşını kaldırıyor ve soruma yanıt vermiyor.

Terbiye gereği Atlas, nezaketen, insanlık namına, bana cevap vermen gerekirdi!

Kızı boğazlamak yerine sabahtan masaya bırakmış olduğum dosyayı kurcalıyorum, en azından ellerim boş kalmamış oluyor.

-Aslında sana anlatmama gerek kaldığını sanmıyorum.

Kaşlarımı çatarken sessizliğimi koruyorum.

-Her şeyi biliyor gibi görünüyorsun.

Beni yine incelemeye aldığını hissederek yüzümü buruşturuyorum.

-Ciddiyim.

Emre'ye yaptığım gibi -ismimden soğuduğum gerçeği beni hala afallatıyor- "hı hı" ile "hım hım" arası mırıltımla cevap veriyorum.

-Genç adam huysuz görünüyor, kaşlarını çatıp duruyordu.

Atlas iç çekerken gözlerimi deviriyorum. Saçmalamayı nasıl da seviyor!

-Bir sorunu olduğunu düşündürüyordu insana...

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıyorum. Hala cevap vermediğime inanamıyorum, kendimi ödüllendirmeliyim.

-Yahut kendisi sorunun ta kendisi oluyordu, çoğunlukla...

Kız bir kez daha iç çekiyor.

Çok bunaldıysan git Atlas, tutmayalım seni.

Ağzımdan fırlamak isteyen sözleri yutup kıza dönüyorum.

-Asya'ya rezil olmak istemediğimden çalışmayı tercih ederim.

Asaletin insanda vücut buluşuyum. Şu an bunları söyleyebiliyorsam, tek açıklaması budur.

-Elbette...

Böyle söylüyor ama yarım dakika boyunca bir kızın yapmaması gereken şekilde gözlerimin içine bakıyor. Yapmaması gerekenden kastım, utanmasını bekleyişim. Kızlar bu konuda biraz hassas diye düşünmüşümdür daima. Öylece bir erkeğin yüzüne uzun uzun bakamazlar. Benim denk geldiklerim öyleydi yahut...

Yahut Atlas farkını ortaya koyuyordu.

Ve ben onun düşünme şeklini kopyalarken bir kez daha ürperdiğimi hissedebiliyordum.

Senin o ince boynunu bir gün sıkacağım Atlas. Böylece tüm sorularımdan kurtulmuş olacağım.

Daha sonra o garip an yaşanmamış gibi ders çalışıyoruz. Babam eve geldiğinde, Atlas'ı yemeğe kalmaya ikna ediyor.

Masada karşılıklı otururken gözlerimi sürekli ona odaklanmış bir halde buluyorum. Bu asabımı iyice bozarken Atlas da yangına körükle gidiyor. Annemle muhabbet ediyor, babamla şakalaşıyor ve bana her zaman olduğu gibi ona tenezzül etmediğim anların bile farkında olmayacak kadar beni umursamadığını hissettiriyor.

Saat 9'a gelirken izin isteyerek kalkıyor. Anneme ve babama teşekkür etmesinin ardından onu kapıya kadar geçiriyorum.

Kapı önü muhabbetlerinden gerçekten haz etmiyor oluşuma rağmen ikinci kez, konuşmaya başlıyoruz.

-Eviniz hoş...

Atlas bunu ses tonumu taklit ederek söylüyor ama gülmüyorum.

-Hım...

-Bugün iyi değil gibisin.

Cümleleri kurarken saçmalamanın bir sınırı olması gerekmez mi?

-Gayet iyiyim.

Yapmacık tebessümümle bakıyorum yüzüne. Atlas'ın tek kaşı alıştığım bir şekilde yukarı doğru kayıyor, dudağı alayla büzülüyor.

-Sen nasılsın Atlas?

İmalı ses tonum yüzünden kendimi tokatlamama ramak kaldığını hissedebiliyorum. Kız bana o meşhur, artık öğrendiğinizi varsayıyorum, tebessümüyle bakıyor.

-Gayet iyiyim. Bugün çok güzel...

-Herhangi bir gün gibi işte...

İmalı konuşmama bir türlü mani olamıyorum.

Atlas başını iki yana sallıyor.

-Bugün, herhangi bir gün değil...

-Her gün öyledir.

Atlas sırıtıyor.

Alenen, suratıma karşı, alayla; sırıtıyor.

-Bugün değil.

Benim bilmediğim bir sır biliyormuş gibi bakıyor gözlerime. Aramızdaki mesafeyi azaltıp kulağıma doğru fısıldıyor.

-Bugün çok güzel...

Geri çekildiğinde kaşlarıma hükmetmeye çalışmıyorum bile, anında çatılıyorlar. Atlas açıklama yapmasını söyleyemeden evvel iyi geceler dileyip merdivenleri inmeye başladığında arkasından bakakalıyorum.

Atlas sen, tuhafsın. Anladın mı? Garipsin. Ve ilginçsin. Ve gıcıksın. Ve...




Instagram: kopru_busra


GökkuşağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin