Bölüm 37

3.6K 250 34
                                    

Oliver'ın sesinden sonra görüntüsü de yemek salonunun girişinde belirdiğinde şoktan sıyrılan ilk kişi Alexandra olmuştu. Kız kafasını çevirdiğinde kendisinden ayrılmayan çelik mavisi gözlere çarptı. Boğazına hücum eden heyecan ve panik dalgası yüzünden sesini çıkaramasa da Oliver kızın gözlerindeki itirazı okuyabilecek kadar iyi tanıyordu onu. Kız gözlerini kırpıştırıp görüntünün gerçekliğinden emin olmaya çalışarak değerli birkaç saniyesini de harcamıştı.

Evet, bu kesinlikle Oliver Cylton'du.

Evet, adam kesinlikle ona öldürücü bir gülümsemeyle bakıyordu.

Ve evet, kesinlikle ayvayı yemişti.

Oliver'ın mavi gözleri yemekteki herkesi bir bir taradıktan sonra tekrar Alex'in ona odaklanan gözlerine kilitlendi.Kızın gözlerindeki boşluk onu rahatsız etse de hiç çekinmeden odanın ortasına doğru ilerledi. Bu sırada Alex'in tepesinde dikilen Alice sevinçle ellerini birbirine çırpıp adama doğru yürümüştü bile.
-Tanrıya şükür gelebildin." Neşeyle şakıyan kızıl güzel masadakilerin donakalma halinden sıyrılmasına neden olurken Oliver kızın sarılmasına izin verdi. Eğer Alice ona böyle sarılıyorsa cidden bir şeylerin ortasına dalmış olmalıydı.
Alexandra ihanetin tokadıyla irkilip gözlerini kızıl saçlara dikerken Oliver keyifle gülümsedi. En azından kızıl kardeş Alexandra'ya hiçbir şey söylememesi konusundaki ricasını kırmamıştı. Alex'in yüzündeki şaşkınlık bütün uçuşuna değmişti. Kız kollarını çözüp geriye doğru çekildiğinde Martin yanlarına gelmiş samimi bir şekilde onunla tokalaşmıştı.

-Harika zamanlama, dostum!

Oliver sırıtma halini kaybetmeden bir yandan göz ucuyla kaçağını izliyordu. Alex öfkeyle yerinde doğrulduğunda Tommy araya girdi.
-Hoş geldiniz, Bay Cylton." Tommy'nin sesindeki soğukluk Alex'in iliklerine kadar işlerken gözlerini yumdu. Bu ihtiyar canına okuyacaktı. Aralarında hiç bir şey geçmediğine ikna etmiş olsa da Oliver'ın şimdi burada bulunması bütün anlattıklarını yalanlıyordu.

İyi de bu lanet adamın burada ne işi vardı?

Yolanda ve Marc ev sahipliğini hatırlamış olacaklardı ki ayağa kalkıp genç adamı selamladılar. Klasik tanışma faslından sonra masaya davet edilen Oliver Alex'in tam karşısına oturup ceketinin düğmelerini çözdü. Kız kafasını tabağına gömmüş özellikle göz kontağından kaçınıyordu. Hala bu olayın iç yüzünü öğrenememişti. Alice'e kaçamak bir bakış attığında kız kardeşi geniş bir gülümsemeyle kulağına fısıldadı.

-Ödeştik, kardeşim.

Noel tatlısı servis edilinceye dek birbirlerine dik dik baksalar da ikisi de galip çıkamamıştı. Alex önündeki tatlıyı didiklerken Marc sessizliği nihayete kavuşturdu.

-Sizi burada görmek bizim için gerçekten sürpriz oldu, Bay Cylton.

Oliver gözlerini Alex'in tabağındaki paramparça olmuş tatlıdan ayırıp -ki kızın o tatlı yerine kendisini parçalamak isteyeceğinin gayet farkındaydı- Marc'a döndü.

-Benim için de öyle, Bay Freden. Alice'in kibar daveti Alexandra'yla çözüme kavuşturmamız gereken bir takım sorunları konuşmamız için bir fırsat oldu." Gözleri Alice'le buluştuğunda gülümsedi ve kadehine doldurulan kırmızı şarabı kaldırdı. "Minettarım."

Alice gülümseyerek onayladığı sırada Isaac ilginin odağının değişmesinden rahatsız bir şekilde homurdandı. Oliver geldiğinden beri ağzını bıçak açmamıştı ve bu da büyük tehlike demek oluyordu. Alex saldırının geleceğini biliyordu. Isaac'in bu kadar sabretmesi bile bir mucizeydi. Çatalını tabağının içine gürültüyle bırakıp arkasına yaslandı.

FİRARİ DUVAKWhere stories live. Discover now