Bölüm 29

4.1K 322 35
                                    

Oliver kaşlarını çatıp kağıdı incelerken Alex kapıyı çarpıp dışarı çıkmış, arkadaşlarını tahliye etmek için gerekli olan yönlendirmeleri yapıyordu.

Black ve Wings yarım saat içinde bir mesai devri olacak. Biraz dişinizi sıkın. Holly ne durumdasın?(Laverne)

Bebeğim, neyin var? (HollyWater)

Alex cevap vermeden son numarayı aradı.

-Holly nerede?

-Dördüncü katta bekliyor. Bu günün sonunda anca gitmesine izin verirler.

-Bir şeyler ayarlayacağım. Asansör?

Anında ilerlediği asansörün kapıları açıldı. İçeri girip kendi haline aynadan tekrar bakarken dördüncü katın düğmesine bastı. Binayı acilen terk etmesi gereken bir grup insanı vardı sonra kendini istediği kadar yiyebilirdi. Telefonu kapatıp cebine tıktı.

Asansör dördüncü katta durduğunda kendi gözlerine nefretle bakıp arkasını döndü. Biri için kendini tehlikeye attığı yetmiyormuş gibi yaptıklarıyla hapislerde çürüyecek insanları da ateşe çekmişti. Hepsi birden cayır cayır yanabilirlerdi. Asıl sorun zaten bu değildi. Sorun biri için herkesi gözünü kırpmadan harcayabilmesiydi.

Sana ne oldu, kaltak?

Holly'e baş selamı verirken telefonu çalmaya başladı. Oliver'ın araması sinirlerinin daha çok bozulmasına yol açarken telefonu duvara fırlatıp paramparça ettikten sonra gerekirse yakmayı düşündü.

Sonra, kızım. Sonra.

Oliver sinirle elinde tuttuğu kağıdı yumruğunun içinde der top yaptıktan sonra tekrar Alex'in numarasına dokundu.

-Alexandra nereye gitti?

Hasan'ın sesi kızın telefonunun kapalı olduğunu bildiren kadının sesine tuz biber olmuştu. Hasan'ın omzuna çarpıp toplantı salonundan çıkarken Alex'i yakalarsa ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu ve bir de sakin kalmaya.

Oliver Cylton çok çabuk sinirlenen bir adamdı ve nedense o küçük şeytan hep sinirlerinin en hassas noktasına dokunuyordu. İşinden taviz vermezdi. Veremezdi. Alex'in istifasını okuduğunda gözlerinin nasıl öfkeyle karardığını Nina görmüş olmalıydı ki hemen peşine takılıp kuyruğu gibi onu izlemeyi uygun gördü. Douglas toplantı odasında Hasan'ın dışarı çıkmasını engellemekle görevlendirilmiş gibi çene çalmaya başladı. William az önce genç patronunun yere fırlatıp çiğnediği kağıdı açıp olabildiğince düzeltmeye çalıştı. Okudukları çarpık bir şekilde gülümsemesine neden olurken, Douglas dikkatle huysuz ihtiyar kurul üyesini inceliyordu. Adamın en son ne zaman gülümsediğini bile hatırlamıyorken bir de üzerine kahkahalarını duyuyordu.

-Bu kadar komik olan şey nedir?" Hasan etrafında dönüp William'ı muhatap aldığında yaşlı adam anında yüzündeki ifadeyi silip ciddiyetle sorusunu yanıtladı.

-Hiçbir şey." Kağıdı Douglas'a uzattı ve ceketini ilikledi. "Sizi daha fazla meşgul etmeyelim. Bizimle çene yarıştırmaktan daha önemli yapacak temsilcilik işleriniz falan vardır." Elini uzattı. Hasan en az Oliver kadar sinir bozucu olan yaşlı adamın elini yapay gülümsemesiyle sıkarken aklı yine Alex'e kaydı. Kendini beğenmiş İngiliz'in şirketinde çalışan her bir çalışanı aynı onun gibi kendini beğenmiş burnu havadaydı.

Alexandra hariç.

Douglas Alex'in yazısına kısa bir göz attığında yaşlı ihtiyarı neyin bu kadar memnun ettiğini anlamış bulunuyordu. Kimse Interroyal'den istifa edememişti, bu güne kadar. İnsanlar istifa etmeye fırsat bulamadan kapının önüne koyulurlardı. Oliver yıllar önce şirketin başına geçtiğinde çalışma politikaları hakkında tek cümle kurmuştu.

FİRARİ DUVAKWhere stories live. Discover now