Bölüm 22

5.6K 361 6
                                    

Alex havaalanına girdiklerinden beri yaptığı huysuzluğu jetin merdivenlerini tırmanırken de devam ettiriyordu ve Oliver'ın sabrı taşmak üzereydi. Kız gelmemek için her şeyi denemiş en sonunda sabah arayıp domuz gribi olduğunu bile söylemişti ama Oliver vazgeçmemiş, sabahın köründe kapısına dayanıp onu buraya –aynen söylediği gibi-sürükleye sürükleye getirmişti. Alex rüzgarlı pistten sıcak kabine girince mızmızlanmayı kesip hemen ortalığa göz attı. İçerisi krem renginin hakim olduğu ceviz ağacından mobilyalarla kaplıydı. Kokpitin hemen arkasından karşılıklı olarak duran üç kişilik ikişer deri koltuk, ortasında lake masalar vardı, bu gruptan toplamda üç tane vardı. İlk masanın etrafında Nina, Douglas, William ve adının Elizabeth olduğunu ilan eden bir tercüman vardı. Bir sonraki sırada Hasan vardı, Alex'i görünce gülümseyerek el salladı.

-Beni buraya zorla getirdiğine inanmıyorum." dedi sıkılı dişlerinin arasından bir yandan Hasan’ın el sallamasına salak gibi karşılık vererek.

-Yeter, Alex.” İçeri doğru kızı ittirdi.

-Beni bir daha itersen seni tekmeleyeceğim.

Kız en son boş gruba doğru ilerledi ve oturduğunda Oliver bıkkınlıkla iç geçirdi ve mecburen Hasan'ın karşısına oturup telefonunu kapattı. John bütün her şeyi kontrol ettikten sonra jete adımını attı. Pilotla kısaca konuştuktan sonra Alex'in olduğu yere gidip yerleşti. Kızla olaylı yarıştan sonra hiç konuşmamışlardı.

-Nasılsın John?" John bir an kafasını kaldırıp kıza baktıktan sonra tekrar başını çevirdi. "Ben de iyiyim, sorduğun için teşekkürler."  diyerek homurdandığı sıra içeri iki tane esmer güzeli hostes girdi. Üzerlerinde kırmızı takıma hayran hayran bakarken gerekli anonsları yaptılar, çıkışları tarif ettiler. Kız ağzı açık onları izliyordu. Alex kendi üzerindeki mavi takıma bir göz attı. Fena değildi. Kapılar kapandı ve pilotun sesi hoparlörden onlara iyi uçuşlar diledi. Alex kemerini sıkı sıkı bağladı ve ellerini kayışlara geçirdi. En çok korktuğu şey kalkış ve inişlerdi. Nefesini tutup jetin yer çekimine meydan okuyup havalanmasını midesi takla atarak bekledi.

-Alexandra iyi misin?" Alex evet anlamında kafa sallarken John kemerin izin verdiği kadar öne doğru eğilip elini uzatması için işaret etti. "Derin derin nefes al, Alexandra."  Alex dediğini yaparken uçak daha da yükseldi.

-Lanet olsun! Bundan nefret ediyorum.

John'un parmaklarını kırarcasına sıkarken dakikalar geçti. Sonunda belli bir fitte yükselme işi son bulunca adamın kıpkırmızı olan elini bıraktı.

-Özür dilerim, John. İyi misin?

John gülümseyerek onaylarken kemerleri açabileceklerini belirten ışık yandı.

Alex sessizlik içinde geçen on beş dakikadan sonra pes etti.

-Özür dilerim, John.” John dönüp gözlerini ellerine diken kıza baktı. “Nasıl göründüğünü biliyorum. Amacım seni kullanmak değildi...

-Amacın kendini korumaktı, Alex.

Alex utancından eğdiği başını kaldırdı ve adama baktı.

-Ama...

-Başta sana öfkeliydim Alex, hem de çok. Şu Karlen denen adamı tanıdıkça...

-Sen Karlen'i nereden biliyorsun?

-Takip ediyorum, Alex." Alex nefesini tuttu. Bu kötüydü. "İzin verirsen bitireyim." Alex başıyla onayladı. Lütfen daha kötüsü olmasın diye içinden dua ediyordu.  "Bu adamın nasıl tehlikeli işler yaptığını gördüm. Birkaç yarışa girdi ve birkaç kişi onun yüzünden çok ağır yaralandı." Alex zaten bunları biliyordu. Drake takip edildiğini anlarsa seve seve canlarına okurdu. "O günkü cesaretine hayran kaldım."

FİRARİ DUVAKDove le storie prendono vita. Scoprilo ora