Chapter 21

11.9K 600 241
                                    

Babamın söylediklerine karşı başımı kısaca sallarken Justin'in söyledikleri aklımı karıştırmaya devam ediyordu. Kız kardeşi hakkında söylediklerine kimse beni inandıramazdı, öyle ki gözümle görsem bile hemen inanmazdım. Brian dengesiz bir insan gibi dursa da, birine, özellikle de kardeşine zarar vermezdi. Buna emindim.

Yetimhanede büyümüş olması fikrine ise alışamıyordum. Bilemiyorum, sanırım Brian alışıgelmiş zengin aile çocuğu profiline uyuyordu. Özellikle de onunla ilk tanıştığımdaki davranışlarını düşünürsem.

''Sorun olmayacağına emin misin?''

Eve henüz yeni gelmiştim ve babamla kapıda karşılaşmıştık. ''Hm?'' dedim sorusuna karşılık, onu dinlememiştim bile.

Babam kaşlarını çattı ve bıkkınca bir nefes verdi. Son zamanlardaki davranışlarıma fazlasıyla tolerans gösterdiğini bildiğimden hayıflanmalarına sesimi çıkarmıyordum.

''Rosie ile birkaç günlüğüne evde yok olacağız,'' dedi. Devam etmesi için işaret ettim.Önemli bir şey değildi, her zaman iş için evden giderlerdi zaten. Çoğu zaman haber bile vermezlerdi. ''Onunla,'' başıyla misafir odasını işaret ederken ''iyi olacak mısınız?'' dedi.

Açıkçası onu bu konuda daha fazla sıkmak istemiyordum. Yanlış anlamayın, baştan savmak için değil, yaptıklarına minnettardım, yanımda olduğuna gerçekten memnundum.Sadece aile bile olsa, çizdiğim bazı sınırların bana özel olmasını isterdim. ''Evet.'' dedim, elimi önemsiz bir şeymiş gibi havada sallarken. ''Siz gidin.''

Karşılık olarak bana gülümsemiş, odasına çıkan merdivenlere doğru yürüyüp yanımdan gitmişti.

Yapmacık davrandığımı anladığını biliyordum. Ancak o da henüz birini önemseme fikrine alışmamış olacak ki, üstelememişti.

Kendi odama çıkmak için merdivenin başına  geldiğim sırada gözüm Brian'ın kaldığı misafir odasına takıldı. Nasıl olduğunu merak etmiyor değildim, ancak sabahki davranışları aklıma geldiğinde tereddüte düştüm.

Anlam veremediğim tavırlarıyla bir kez daha karşılaşmayı gerçekten istiyor muydum?

Kısa bir bekleyişin ardından adımlarımı kapısına yönelttim; evet, istiyordum.

Kapıyı iki kere tıklatmış, herhangi bir cevap alamamıştım.

Durup düşündüğümde aklıma sürekli 'ya gitmişse?' soruları doluyordu. 'Ya tek kelime etmeden çekip gittiyse?' İmzayı atmış olması burda kalacağının garantisini vermiyordu sonuçta. Öyle ki, içindeki maddeleri umursadığım bile yoktu. Orada kalmayacağını ifade etmese, gözümde imzalanmış boş bir kağıttan fazlası olmazdı.

Cevap gelmeyeceğine emin olduğumda kapıyı açıp içeri doğru bir iki adım attım.

Yatakta uzanan bedenini gördüğümde rahat bir nefes vermiştim.  Burada olduğu fikrine kendimi tam olarak inandıracağım güne kadar içimdeki bu korkudan kurtulamayacaktım.

Kapısı ve penceresi kapalı olan odaya kokusu sinmişti. Etrafa baktığımda koltuğun üzerinde dağınık bir kaç eşyasını gördüm. Masanın üzerinde ise ne zaman geldiğini bilmediğim bavulu duruyordu.

Bakışlarımı Brian'a çevirdim.

Kapıya doğru dönmüş, tek elini yastığın altından diğerini başının hemen yanına koymuştu. Yastığın üzerine koyduğu sol kolu, yüzünü saklıyordu. Bu nedenle yanına gelene kadar tam anlamıyla uyuyup uyumadığından emin olamamıştım. Üzerindeki örtü belinden biraz yukarıda duruyor, beyaz tişörtünün kapatamadığı bölgelerin üzerini kapatıyordu.Kaşları uyuyor olmasına rağmen çatıktı. Saçlarının bazı tutamları yüzüne bazıları da yastığa dökülmüştü.

The Love You Have In YouWhere stories live. Discover now