Chapter 19

11.1K 629 189
                                    

Sıkıcı iki matematik dersi geride kaldığında Jess ve başta Sam olmak üzere birkaç arkadaşıyla kafeteryaya çıkmıştık. Yemek alma zahmetine bile girmeden kapıyı rahat görebileceğim bir masaya oturmuştum.

Brian'ı tenefüslerde görmüş olmama rağmen sabahki konuşma dışında benimle tek kelime etmemişti. Yanına gitmek istediğim anlarda bana öyle bir ifadeyle bakıyordu ki, onu rahatsız etmenin daha kötü olacağını düşünüp geri çekiliyordum.

Jess ve arkadaşları yemeklerini aldığında masanın çevresini doldurdular. Onlara kısa bir bakış atıp ardından tekrar kapıya yönlendirdim bakışlarımı.

Derslerde sık sık esnememe rağmen her zaman yaptığım gibi başımı sıraya koyup da uyuyamamıştım. Bu, hissettiğim ufak baş ağrısından dolayı da değildi üstelik, ne zaman gözümü kapatsam 'başka ne yapabilirim?' soruları kafamı kemiriyordu.

''Nereye bakıyorsun?'' Jess bana doğru eğilip fısıldayarak sormuştu.

''Brian.'' dedim kısaca.

Kısa bir anlığına duraksamış, ardından ''Brian,'' diyerek tekrarlamıştı beni. ''Onunla aranızın iyi olduğunu sanmıyordum.''

Ellerimle şakaklarımı ovuşturuyordum. ''Değil zaten.''

Dudakları düz bir çizgi halini aldı. ''Öyleyse neden bu kadar-'' Brian'ın geldiğini görüdüğümde tüm dikkatimi ona verdim. Jess cümlesini tamalarken başını baktığım tarafa çevirmişti. ''-umursuyorsun?''

Brian'a sürekli bakıyor olmamın nedeni gerçekten iyi olup olmadığına kendimi ikna etmekti.. Kaşında, gözünde çizikler arıyordum. Kollarında yara var mı diye bakıyordum. En dürüst halde söyleyecek olursam, içimi rahatlatmamı sağlayacak bir şey arıyordum.

Jess'e yaklaştım. ''Bir farklılık görüyor musun onda?''

Kaşlarını havaya kaldırıp bakışlarını tekrar Brian'a çevirdi. ''Sanmıyorum.'' dedi kısa bir incelemenin ardından. ''Aynı görünüyor.''

Bir tost ve su alıp rastgele bir yere oturmuştu Brian. Masada arkadaşlık kurduğu, benim sadece göz aşinası olduğum öğrenciler oturuyordu. Jack'in yaydığı söylentilerden sonra az da olsa farklılık olacağını düşünmüş olsam da görünen o ki hiçbir sıkıntı olmamıştı.

Bakışlarımı üzerinde hissetmiş olacak, başını sol tarafa doğru çevirip gözlerini benimkilerle buluşturdu. Bakışları ifadesiz ve baskıcı olsa da gözümü ilk çeviren taraf ben olmamıştım. Kısa bir süre bakıp tekrar önündekini yemeye odaklanan o olmuştu.

Jess'in dediklerini düşünüp onu bir kez daha inceledim. Karnında canını acıtan bir yerin olduğunu sabahki tavrından anlamıştım. Onun dışında, görünür kısmında gerçekten bir farklılık yok gibiydi. Ağır bir ceza alacak kadar büyük bir yanlış yapmamış olabilirdi. Amcamın da kurallara uyan bir yapısı olduğunu biliyordum, en azından bana söylenen buydu. Ancak onun gibi bir adamdan her şeyi beklerdim.

Bugün iyi görünüyor olsa da yarın ya da daha sonraları ne olacağını bilemezdim, ve ister aksini düşünmeye çalışayım, istersem de kendimi kandırayım; korktuğum şeyin elbet bir gün gerçekleşeceğinden emindim.

Bunun olmasına izin veremezdim, Tanrım.

Benimle bir ilgisi olmadığını söylemişti sabah. Kısa bir süre için objektif bakmaya çalışıp başka sebepler aramıştım. Ancak benden kurtulmak için böyle bir şey söylüyor gibiydi.

Tüm öğlen boyunca hareketlerini izlemiş, en ufak bir sıkıntısında müdahale edebilmek için hazır beklemiştim. Ancak aradan zaman geçip de kafeterya boşalmaya başlayınca biraz önceki enerjimden eser kalmamıştı. O kadar yorgun hissediyordum ki eve gidip birkaç saat uyumaz ya da en azından bir ağrı kesici almazsam ayakta duramayacak hale gelecektim.

The Love You Have In YouWhere stories live. Discover now