Chapter 18

10.7K 584 70
                                    

İki gün.

Brian'ın evden ayrılşından beri iki koca gün geçmişti. Ne okulda görmüştüm, ne bir kez olsun eve gelmiş ne de telefonu meşgulden düşmüştü. Her ne kadar içeri alınmasam da  amcamın evine gitmeyi de denemiştim.

Kafayı yemek üzereydim. Aklıma başka bir şeyler gelmiyordu ve Brian'ı görememek içimde gece gündüz bana ağırlığını hissettiren suçluluk duygusunu artık katlanılmaycak hale gelmişti.

''Theo!'' Hemen yanında olmama rağmen babamın adımı bağırarak söylemesi irkilmeme neden olmuştu.

''Ne bağırıyorsun?'' dedim kabaca.

Akşam yemeği masasında oturuyorduk, babam ağzını mor renkli mendile silip çatık kaşlarını tekrar bana çevirmişti. ''Dört oldu.'' dedi. ''Dört seferdir adını sesleniyorum, dalıp gittin yine.''

Önümdeki içindekilere dokunulmamış tabağı ileri doğru ittim. ''Önemli bir şey mi söyleyeceksin?''

''Otur yemeğini ye.'' dedi düz bir sesle.

Dediğinin aksine önümdeki bardaktan birkaç yudum su içmiş, ardından sandalyeyi kaydırıp sofradan kalkmıştım.

''Otur şuraya dedim.'' diye, bu sefer daha sert bir tonda tekrarladı emrini.

Herhangi bir tepki vermeden yanında çekip gideceğimi anlamış olmalı ''Ne o?'' dedi kısa süre sonra. ''Böyle mi olacak artık, yemek yemeyeceksin, konuşmayacaksın, Tanrı bilir uyumuyosundur da.''

İfadesizce suratına baktım. ''Ne kadar büyüttüğünün farkında mısın? Başından beri o çocuğa gereğinden fazla tolerans gösteren sendin Theo. Bu konuda ne düşünüyorsan düşün, o bir köle ve gerektiği gibi davranılacak. Bunda büyütüp travma haline getirecek bir şey yok.''

Dudaklarım yukarı kıvrılırken ''Baba,'' demiştim. ''Kes.sesini.''

Sinirlerim öyle bir noktaya gelmişti ki, ne sabır gösterecek gücü, ne de olay çıkaracak öfkeyi kendimde buluyordum.

Babam kafası karıştığı belli olan ifadesiyle bir süre bana baktıktan sonra gözlerini benden çekmişti. Rosie ise başından beri başını kaldırıp da olaylarla ilgilenir gibi gözükmemişti. Öylece önündeki tabağı izliyordu.

Sonunda olduğum yerden hareketlenip odama çıkabildiğimde kapımı kapatıp kendimi yatağa attım. Gözlerimi kapasam da uyuyamayacağımı biliyordum.

Bir yolu olmalıydı. Birkaç kilometre uzağımda oturan birine karşı bu kadar ulaşılamaz ve çaresiz hissetmemeliydim.

'Modern' sıfatı takılan dünyada böylesine içinden çıkılmaz bir sistem olmamalıydı.

Gözlerim kapalı, sırt üstü bir şekilde yatağıma uzanıyor ve bunları düşünüyorken daha önceden fark edemediğim bir ayrıntı gelmişti aklıma: Brian'ın ailesi.

Bu zamana kadar onlar hakkında en ufak bir bilgiye sahip olamasam da, Brian'ın durumundan haberleri olmadığına emindim.

Tabii ya, ailesi böyle bir şeyin devam etmesine izin vermeyecekti. Aralarındaki problem her ne ise, onlar Brian'ın ailesiydi.

Üzerimi değiştirme gereği duymadan, araba anahtarını alarak eşofmanlarımla indim, az önce çıktığım merdivenleri. Babam ya da Rosie ortalıkta değildi. Sadece birkaç hizmetçi biraz önceki masayı toparlıyordu.

Ön bahçeye park ettiğim arabaya hızlıca bindim. Bir kez onların evine gitmiştim. Üzerinden vakit geçmiş olsa da hatırladığım detaylarla evini bulabileceğimden emindim.

The Love You Have In YouWhere stories live. Discover now