Chapter 20

11.4K 591 243
                                    

Gözlerimi açtığımda odamdaydım. Güneş henüz yeni yeni aydınlatıyordu odamın içini. Yerimde doğrulup gözlerimi ovuşturdum. Gözlerim yanıyordu ve kırmızı olduklarına emindim. Dün erken saatlerde yatmış olsam da iyi gözükmediğimin farkındaydım. Tüm gün bir şey yememiş, dakikalarca ağlamıştım, iyi olmayı beklemiyordum zaten.

Üzerimdeki örtüyü kaldırıp yana bırakırken sert bir şeye çarpmıştı elim. Hızlı bir hareketle yatağın sağ tarafına döndüğümde kısa bir anlığına korkudan kalbim şiddetle attı.

Ne zaman, neden ya da nasıl geldiğini bilmiyordum ancak yanımda yatan kişi Brian'dı. Saçları açık renkli kılıfın üstünde dağılmış, yüzüstü bir şekilde yatıyordu yatağın kendine ayırdığı kısmında.

Dün, sakinleşmeyi başarabildiğimde babam dinlenmemi söylemiş, ve beni odama çıkarmıştı. Brian'ı o an için görememiştim. Açıkça söylemek gerekirse kalıp kalmayacağından bile emin değildim. Yaptığım konuşmanın kalmak için ona geçerli etkiyi yaratabileceğini sanmıyordum.

Yerimden tamamen kalkıp Brian'ı uyandırmamaya çalışarak yavaş adımlarla odadan çıktım. Başımın ağrısı hala geçmemişti ve yürürken bana zor anlar yaşatıyordu. Ancak başımla ilgili tek sıkıntım bu değildi. Aklım o kadar karışmıştı ki neredeyse yaşadıklarımın bir rüya olduğunu düşünecek haldeydim. Elimdeki beyaz bandajlar dışında geçerlililiğini kanıtlayabilecek tek sebebim yoktu.

Merdivenlerden aşağı inerken tek ümidim babamın evde olmasıydı. Mutfağa ve salona baktıktan sonra adımlarımı oturma odasına yönlendirdim. Rosie, elinde bir içecekle masaya koyduğu dergiyi okuyordu. Beni gördüğünde başını kaldırdı ve burukça gülümsedi.

''Günaydın.''

Başımı kısaca sallayıp çaprazındaki koltuğa oturdum. Ellerimi kucağıma almış bandajlarıyla oynarken ''Yanıma nasıl geldi?'' dedim anlayacağını umarak.

Rosie, elindeki içeceği masaya bırakıp vücudunun tamamını bana çevirdi. ''Seninle yatmak istediğini söyledi, biz de yukarı çıkardık.''

Bakışlarımı ellerimden çekip ona doğrulttum. Kaşlarım çatıkken daha çok sorar bir tonda  dediklerini tekrarladım. ''Brian?'' dedim. ''Benimle yatmak istedi?'' Dalga geçiyor olmalıydı.

''Evet.'' dedi kendinden emin bir şekilde.

Aklım eskisinden daha çok karışmıştı. ''Burda kalmayı da, kendi mi istedi?''

''İstese de evden çıkıp gidemezdi, ağrıları vardı ancak sorduğun buysa, evet,'' dedi. ''İmza attı.''

Brian, burda kalmak için imza atmıştı öyle mi?

Dediklerim onu bunları yapacak kadar etkilemiş olamazdı. Brian'ı tanıyordum.

İmzayı o eve gitmemek için attığını varsaysam bile neden yanıma gelmek istediğine bir anlam yükleyemiyordum.

Rosie'ye bir şey söylemeden yerimden kalkmış, tekrar odama dönmek için merdivenleri çıkmaya başlamıştım.

Brian uyanmadan neler olup bittiği hakkında en ufak bir fikrim bile olmayacaktı.

Odama girdiğimde beklediğim gibi Brian'ı yatakta bulmamıştım. Az önce yattığı yerdeki çarşaf katlanmış ve örtüsü kırışmıştı. Sabah olunca yaptığı hatayı fark edip gitmiş olabilir miydi? Hata diyorum çünkü dün, ikimiz de ağır laflar etmiştik. Birimiz de o lafların altında kalmayacağı için düşüyorduk ya bu durumlara zaten.

Kapının girişinde öylece yatağa bakarken bunları düşünüyordum. Dalıp gittiğim sırada göğsüme yerleşen elle arkamdaki dolaba kabaca ittirildim. Sendelemiş, sabit durabilmek için kolunu tutmuştum. Başımı kaldırdığımda Brian'ın soğuk ifadesiyle karşılaştım. Kaşlarını çatmış gözlerimin içine bakıyordu.

The Love You Have In YouWhere stories live. Discover now