9. Bölüm

13.9K 581 17
                                    

9. Bölüm

O an şoktan telfonu yüzlerine kapattım.
Şu an bunlarla uğraşamam. Oraya dönünce nasıl olsa ağzıma sıçarlar.

Etrafa baktığımda insanlar banklara oturmuş. Herkez yakınlarını bekliyor. Kim bilir onlara ne oldu? Herkezin bir derdi var.
Aklıma babam geldi. 10 yıl önce gördüğüm babam...
Annem Emre'ye hamileyken bizi terk etmiş. Neden terk etmiş bilmiyorum. Ondan nefret ediyorum. Hamile bir kadını nasıl bırakırsın ya?!

Lanet herif. Şimdi zenginleşmiş tabi. Şirketleri falan varmış. Ve lisede en sevmediğim kızın annesiyle evlenmiş. Aptal herif! O kızda annesi de tam bir sürtüktü.
Kız da nispet yapar gibi hep bana bunu söylüyordu. Ah o kızdan gerçekten nefret ediyorum. Lise bittikten sonra onu bir daha görmedim zaten. Kesin bir yer kazanamamıştır o salak!
Biz onla çok kavga ederdik. Saç baş hemde. Sonra da velilerimizi çağırırlardı. İsmi İrem di. İrem'in hep okula annesi gelmişti. Babasını okulda görmedim hiç. O adamı gördüğüm yerde fena bir benzetmek istiyorum. Tabi nerede göreceksem?

Yanıma birinin oturmasıyla oraya döndüm. Bunun ne işi var burada?

"Naber? "

Diye sordu yavşakca.

"Sanane!"

Deyip önüme döndüm. Kalkacakken kolumu tutup geri oturttu.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun?!"
"Sana attığım mesajları gördün mü?"
"He gördüm ne olmuş? "

Hafif güldü. Bu heriften iğreniyorum artık.

"Hiç değişmemişsin."
"Valla sende Damlayla takılacak kadar düşmüşsün."

Dediklerime şaşırdı. Tabi onlar beni burada sanıyor.

"Sen nasıl? "
"Of Ali. Ne yaparsan yap umrumda değilsiniz. Ama başkasıyla sevgiliyken bana mesaj atma. "

Deyip hastaneye girdim.
Zaten sinirliyim. Bir de yüzsüz gibi gelmiş.

Emre'nin odasına gittiğimde Emre uyanmış odada tek başındaydı.

"Aaa abla!"
"Naber lan kerata?"

Deyip sarıldım. Biz onunla böyle anlaşıyoruz işte.

Emre bir gün daha kalacakmış sonrada eve geleceklermiş. Arada bir kontrole geleceklermiş.
Annemde beni göndermek için zorluyor. Gitmek istemiyorum ya.

Sonunda uçağa bindim ve sıkıcı bir yolculuk sonucu Antalya'ya geldim. Saat 6 falandı. Sonra taksiyle eve geldim.
Bir şeyler yedim ve televizyonun karşısına geçtim. Telefonum çalmaya başladı. Arayan Ezgiydi.
Ya yine Savaş Bey'se? Değildir ya. Ne yapsın kızın telefonunu?

"Alo?"
"Elif geldin mi?"
"Ben geldim de Savaş Bey senin telefonu nasıl aldı? "
"Ha o olay. Ya biz senle konuşurken bir anda arkamda beliriverdi. Sonra telefonu elimden aldı. O sırada sen de ona saydırıyordun tabi."
"Of ya. Birşey dedi mi peki?"
"Valla bana birşey demedi. Yarın geliyorsun değil mi?"
"Evet evet."
"Ha bir de yangın olayı varya?"
"Ee?"
"Onu şirketten bir kız çıkartmış. "
"OHA! Lan nasıl!"
"Ya duyduklarıma göre bu seni kıskanmış. İşte senide yanlız asansörde yakalayınca. "
"Sen tanıyor musun onu?"
"Bizim kızlar biliyormuş."
"Tamam yarın beklesin o ebesini belleyeceğim onun!"
"Kızım senin de ağzın çok bozuk ha."

Deyince güldüm. Ah o kızı elime bir geçireyim!

"Savaş Bey biliyor mu peki?"
"Hayır. Zaten birkaç kişi biliyormuş. Bu arada şirkette birşey yapma. "
"Valla canım kızı nerede görürsem orda saldıracağım. Neyse iyi geceler hadi öptüm. "
"İyi geceler."

Deyip kapattım.
Gerçektende yorgundum. Televizyonu kapatıp odama geçtim ve yattım.

Sabah kalktığımda hemen duş alıp dolabın karşısına geçtim. Gri salaş tişört ve siyah pantolonumu giydim. Ayakkabı da siyah sporları giydim. Bugün rahat olmak istiyordum. Saçımı da kurutup serbest bıraktım. Dudaklarım hafif çatlamış. Biraz koruyucu sürdüm. Bordo renginde çantamı alıp çıktım. Taksiye binip kısa sürede şirkete geldim. Danışmana selam verip girdim. İlk kafeteryaya gidip bisküvi falan aldım. Sonra da odama çıktım. Yine masada birkaç dosya vardı. Pencerenin önüne geçip aşağı baktım. Bayağı bir yüksekteyiz. Bir anda kapı açıldı. Arkamı döndüğümde heyecanlanmış hissettim. Savaş Bey yavaşça masanın önündeki koltuklardan birine oturdu.

"Otursana Elif."

Bende yavaşça oturdum.

"Konu neydi?"

Güldü. Ama bu alaycı bir gülüştü.

"Konu... Senin bana bağırman. Arkamdan konuşman. Hem de en ağır bir şekilde."

Sertçe yutkundum. Gözlerimi kaçırdım. Gerçekten ne diyeceğimi bilmiyorum. Ben konuşmadan devam etti.

"Ben sana nereye diyorsam sen bana nereye gittiğini söyleyeceksin. Söylemek zorundasın. Aksi takdirde burada işin yok. Sen burada sadece basit bir çalışansın. Sekreter olman hiçbir şeyi değiştirmez. "

Basit kelimesi gerçekten koydu. Onun için özel biri değilim ama basit de değilim. Ben basit değilim.

"Sen bana bağırdığında misafirlerimiz vardı. Ve sen şirketin kalitesini düşürdün. Beni onların önünde küçük düşürdün!"

Bir anda bağırmasıyla irkildim. Gözlerim doldu. Onu bulanık görüyordum. Birinin bana bağırmasına dayanamam. Ama ağlamadım. Onun önünde küçük düşmeyeceğim. Yine de sesimi çıkarmadım. Konuşmasının bitmesini bekledim. Ne de olsa o patronum. Ona karşı çıkmamam gerek.

"Bir daha bana karşı çıkarsan senin için iyi şeyler olmaz. Sen bana söyleyeceğine kendin ayağını denk al . Hareketlerine dikkat et."

Dedi ve çıktı. Sonra kendi odasına girdi. Gözlerim sabit bir şekilde masaya bakıyordu. Onu göz ucuyla görebiliyordum.

Bu söyledikleri ağırdı ama doğruydu. Ben sadece çalışanım. Önemli biri değil. Bir anda sinirle bağırdım ona zaten.

Kafamı iki yana salladım. Ve işime odaklandım.
Ne kadar odaklanabilirsem tabi.

Vote ve yorum yapın lütfen. :)

SEKRETERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin