40. BÖLÜM

4.8K 199 87
                                    

Yerde sürüne sürüne telefonuma ulaşmaya çalışırken iyice berbat hale gelmiştim. Korktuğum başıma tam olarak gelmişti. Neyse ki ilaçlarımı eksiksiz alıyordum da hastanelik olma tehlikesiyle karşı karşıya değildim. Birazdan gerçekleşecek olan yemeği atlatabilirim diye düşünüyordum.

"Hazır olurum birazdan."

Barlas birazdan buraya gelecekti ve birlikte onlara geçecektik. Karnımın ağrısından haberi yoktu. Çünkü söylersem akşamki yemeği iptal edecekti ve ben kanser olacaktım. Tartışmaya hiç gerek yoktu.

"Tost makinesiyle mi konuşuyorsun mavişim? Ne dedin?" Sesim öyle boğuk çıkmıştı ki ne dediğimi bile anlayamamıştı. "Gel sen," dedim daha gür bir sesle. "Kapat hadi oyalanma." Son sözüm bu oldu.

Telefonu suratına kapatıp son direncimle hazırlanmaya başladım. Bembeyaz suratım için yapacak hiçbir şeyim yoktu, o yüzden yüzümle bir gram bile uğraşmadım. Bazen saatlerce makyaj yapıp yüzümle uğraşıyor, bazense tek bir krem bile sürmüyordum. Sağım solum belli olmuyordu.

Alınması gereken tüm önlemleri alıp sıkı bir pantolon giydim. Aksi takdirde hiç istemediğim durumlarla karşılaşabilirdim. Üzerine de en sevdiğim tişörtlerden olan beyaz, hafif büzgülü tişörtümü giyip kıyafet işini tamamladım. Saçlarımı da taradıktan sonra hızlıca bir at kuyruğu yaptım ve telefonumu kontrol ettim. Henüz bir farklılık yoktu.

Evden çıkmadan önce birkaç hap daha yutup yanıma da bazı ilaçları aldım. Dersimi aylar önceden almıştım ve bir daha tedbirsizlik yapmamıştım.

Çağlar evde değildi ve bu benim oldukça işime geliyordu. Onca dırdırı çekecek havada değildim. Aslında hiçbir zaman o havada değildim...

Barlas'ın geldiğine dair haber aldığımda hızlıca ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Kapıyı da kilitleyip anahtarı çantama atıverdim ve bahçe kapısına doğru ilerlemeye başladım. Bacaklarımı hissetmiyordum ama yine de ilerlememe yardımcı oluyorlardı.

Bahçenin kapısını kapattığım sırada rahatsız bir biçimde soluk verdim. Tek dileğim yine hastanelik olmamaktı.

Arabanın dışında beni bekleyen Barlas'ı görünce sırıttım. Bu pek de hayra alamet bir sırıtış sayılmazdı.

"Kapımı açacaksın herhalde?"

Önce güldü ama kaşlarını çatması pek vaktini almadı. Tipimden her şey akıyor olmalıydı.

"Güzelim sen iyi misin? Halsiz görünüyorsun."

Kapımı açtığı sırada gülüp elimle arabaya geçmesini işaret ettim. Adamı böyle köle yaparlardı işte...

Cevap vermememe karşın o da arabaya binmişti. Emniyet kemerimizi takarken sorusunu yanıtladım. "Bir şeyim yok ya," deyip iyice yerleştim. Şuracıkta uyusam ne güzel olurdu.

"Karnım ağrıyor sadece."

Şu tipimi geçiştirmek oldukça güç olduğu için doğruyu söylemeyi tercih etmiştim. Zaten aksini söylesem de inanmazdı.

"Niye söylemiyorsun fıstığım? Ertelerdik. Betin benzin atmış," dediğinde hala arabayı çalıştırmamıştı. "Ne gerek var Barlas? Sürer misin lütfen..."

Hissediyordum... Kavga tamamen yola çıkmıştı.

"İlaçlarını aldın mı? Hastaneye gidelim bence."

Kaşlarımı çatıp bir hışımla ona döndüm. Zaten regl günlerinde karnımın ağrısına ayrı sinirli bir halde oluyordum, bir de benimle inatlaşıyordu.

"Aldım aşkım," dedim acı içinde kıvranırken. Kontrolü kaybetmeye başlıyordum. "Gidebilir miyiz lütfen..."

"Oldu," dedi sinirli bir sesle. "Şu hale bak. Söylemediğin gibi gidelim diye tutturuyorsun bir de." Arabayı çalıştırdığı sırada sinirle gözlerimi kapadım. Dikime gitmese olmazdı, rahat edemezdi.

KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon