30. BÖLÜM

5.7K 249 78
                                    

İnsan değişmekten korkmamalıydı. Değişimden korkmanın manasız bir şey olduğunu anladığınızda hayata bakışa açınız tamamen farklı bir hale bürünüyordu. At gözlüğü denilen şey baştan aşağı doğru bir tabirdi. Ben de yirmi yıllık hayatım boyunca o gözlüğü kullananlardan biriydim. Belki de hala bazı konularda dik kafalı, dediğim dedik davranıyordum ama çoğu davranışımı değiştirdiğimin de farkındaydım. Başlarda bu benim canımı sıkıyor ve kötü bir şey yaptığımı düşündürtüyordu. Fakat sonra bunun tamamen aptalca bir düşünce olduğunu fark ettim. Bu da benim için bir dönüm noktası olmuştu.

Bir adım attıktan sonra olduğum yerde duraksayıp temiz havayı içime çektim. Yüzümü yalayan güneşle gözlerim kamaşırken birkaç saniye daha hareket etmedim. Bu havayı her ne kadar sevmesem de ilkbaharın getirdiği o aptal neşe içime doluyordu. Sonbahar insanı olduğumu bilmeyen yoktu. Öyle bile olsa ilkbaharın gelişiyle neşelenen insanlardan biriydim. Her şeyin iyi olacağına dair inancım temiz havayla birlikte tekrar içime doluyordu.

Yalancı güneşle beraber havada hala bir serinlik hakimdi ve bu benim işime gelirdi. Sıcak havadan oldum olası nefret etmiştim. Şu an için her şey istediğim gibi gidiyordu!

Olduğum yerde oyalanmayı bırakıp adımlarımı hızlandırarak yürümeye devam ettim. Otoparkın girişine geldiğimde çantamdan arabanın anahtarını çıkardım. Arabanın yanına vardığımda kilidi açtım ve oyalanmadan koltuğuma oturdum. Ehliyeti çoktan alıp son iki aydır devamlı araba kullanmama rağmen hala bazen heyecanlanıyordum. Şimdi de o anlardan birindeydim. Pek fazla uzaklaşacak kadar usta değildim ve bu da alışveriş merkezine ilk gelişimdi. O yüzden iki kat daha heyecanlıydım.

Telefonum çaldığında kalkışı yapmıştım bile. Arayan kimse biraz bekleyebilirdi. Telefonu umursamayı bırakıp dikkatli bir şekilde otoparktan çıktım. Normal hızda anayola geçtiğimde biraz daha rahattım. Hem şaşırtıcı şekilde trafik de yoktu. Bugünlerde fazla mı ballıydım ne?

Eve vardığımda saat üçü gösteriyordu. Bir saat sonra İremlere geçecektim ve biraz hızlanmam gerekiyordu. Evde yapacak bir yığın işim vardı ama ben alışverişte oyalanmıştım. Biraz salaklık etmiş olabilirdim. "Oo, arabacı hanım, eve geliyor muydunuz siz? Ben arabada yatıyorsunuz sanıyordum." Çağlar cehennem zebanisi gibi aniden çıkıp tepeme dikildiğinde kendi kendime homurdandım. Olup olmadık yerlerden çıkma huyu ne zaman sona erecekti acaba?

"Elimden gelse yatardım bamya. Allah rızası için darlama beni."

Odamı toplamaya çalışırken bir yandan da kızlara laf yetiştirmeye çabalıyordum. Tabii çabalarıma Çağlar efendiyle uğraşmak da dahildi.

"Ben de geleyim mi?" İstediği şeyi uzatmadan söyleyince gözlerimi devirdim. Eh, en azından yalakalık yapmıyordu.

Başımı olumsuz anlamda sallayıp "Hayır," dedim. "İrem kafanı koparır. Erkek kişileri gelmeyecek dedi."

Ofladı. "Ama Duru'yu görecektim!"

Ters bir bakış attım. Sanki hiç görmediği birinden bahsediyordu. "Birinci sınıf çocukları gibi davranma be. Ayrıca daha dün gördün. Ulan kaç ay oldu siz sevgili olalı. Dün olmuş gibi davranıyorsun." Küçümser gibi baktı. "Hislerim ilk günkü gibi salak. Sen anlamıyorsan ben ne yapayım?"

"İlerle hocam, ilerle. Buradan sana ekmek çıkmaz." Onu itekleyip odamdan zar zor çıkardım ve kapıyı da kilitledim. Bu önlemi almadığım tüm zamanlarda bana musallat oluyordu.

Odamı tamamen düzenleyip bir iki tane de test çözdüm. Sınavın yaklaşıyor olması beni biraz tedirgin etse de beni zinde tutan bir şey olduğundan ses etmiyordum. Ayrıca küçük tatlı heyecanlar da hayatta olması gereken şeylerdendi.

KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)Where stories live. Discover now