11. BÖLÜM

11.4K 461 57
                                    

Kendimi kaptırdığım zaman eskiye dönmek benim için bir hayli zordu. Zamanla bunu nasıl aşacağımı çözmeye başlamıştım ama hala atlattığım söylenemezdi. Ya da test edecek bir şeye denk gelmemiştim. Her iki ihtimal de olabilirdi.

Dersim bittikten sonra salak gibi sırıtarak dışarı çıktım. Kendimi tam olarak bir salak gibi hissediyordum. Öyle de olabilirdim.

Barlas'la beraber dışarı çıktığımızda ellerimi birbirine ovuşturdum. O kadar kuru bir soğuk vardı ki dışarıda. Ekim kendini tamamen belli ediyordu.

"Nasıl geçti boncuk?" Kızarmış gözlerimle ona bakarken dudak büktüm. "İşte, idare eder. Bir tarafım dondu. Gidelim."

Tam otobüs durağına yürüyecekken beni durdurdu. "Otobüsle gitmeyeceğiz." Kaşlarımı çatıp adımlarımı durdurdum ve karşısına dikildim. "O niye aslan?" Başıyla bir işaret yapıp yürümeye başladı ve ben de onu takip ettim. "Annemin arabasıyla geldim." Dudaklarım garip bir şekil alıp büzüldü. Onun da ehliyeti olduğunu biliyordum ama aktif bir şekilde kullandığından haberim yoktu.

"Bir ben kaldım herhalde araba kullanmayan." Tebessüm ettikten sonra ara sokağa girdik. Zaten çok da uzağa park etmemiş gibi görünüyordu. Birkaç dakika içinde varmıştık.

Arabaya bindiğimde titriyor olduğumu fark ettim. Gerçekten aşırı üşüyordum ve bu sadece havadan değildi.

Barlas da bindiği sırada gelen mesajla dikkatimi telefona verdim. Durumu Çağlar'a izah etmiştim ama bamya tabii ki bunun peşini bırakmıyordu.

'Ne pastası lan? Zıkkım ye bensiz.'

Kendi kendime gülüp hızlıca bir cevap yazdım. Barlas'a alttan alttan gıcık oluyordu ve bunu da dile getirmekten hiç çekinmiyordu. Bense anlamıyormuş gibi yapıyordum. Yoksa yine birbirimizi yiyecektik.

"Ne gülüyorsun kendi kendine?" Arabayı çalıştırdığında yandan bir bakış attım ona. "Şizofrenim."

Dudak büzüp sürmeye başladı. Yüzündeki muzip ifadeyi seviyordum. Dünkü ikimizin saçmalama olayını aklımdan atmıştım bile. Yokmuş gibi davranacaktım. Sadece sorunuyla ilgilenecektim.

"Şizofren de çıktın sonunda. Başka bir şey var mı?" Etrafa göz gezdirirken ciddi ciddi biraz düşündüm. Birkaç şey daha çıkabilirdi sanırım zorlarsam.

"Aklıma gelince söylerim. Nereye gidiyoruz bu arada?" İyice trafiğe girdiğimizde selamızı okumaya başladım bile. Bakalım sonumuz ne olacaktı?

"Böğürtlenli pasta yemeye,"dediğinde gözlerimi devirdim. Mizah şelalesinden bir yudum aldık Barlas bey, sağ olun.

"Böğürtlenliye hayır diyemeyeceğimi biliyorsun. Çakalsın biraz diyebilir miyiz?" Pislik gibi güldü. "Diyebiliriz boncuk."

Gülerek başımı sallarken bir yandan da arabayı sürüşüne bakıyordum. İyice kafayı sıyırmıştım araba konusunda. Kim nasıl kullanıyor bunu inceliyordum.

O sırada yine karnıma bir ağrı saplandığında çenemi kapatmak zorunda kaldım ve koltuğa sindim resmen. Performansım diplerdeydi. Kafayı şişirme performansı...

Yüzüm ne haldeydi hiçbir fikrim yoktu. Domates gibi kıpkırmızı olduğuma emindim. Üstümdekiler yüzünden sıcaklamıştım aslında ama içten içe üşüyordum. Botlara rağmen ayaklarım nasıl donuyordu anlamış değildim.

Trafik açıldığı sırada gözlerim buğulu olduğundan trafik lambalarını karışık renklerde görüyordum. Ağlamış gibi durmak beni deli ediyordu.

"Hayda,"dedi beklemediğim bir anda. Tuhaf bakışlarımı ona doğru çevirdim.

"Ne oldu be birden?" Aslında şu an tuhaf bakan oydu. "Gözümün önünde ağlıyorsun. Ne oldu ki şimdi?" Böyle söyleyince karnımın ağrısına rağmen kahkaha attım. Bu sırada da acilen lavaboya gitmem gerekiyordu. Gülmesem iyi olacaktı.

KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)Where stories live. Discover now