Part-56

313 24 26
                                    

Ben: Harry! (03:27)

Ben: Yalvarırım açık ol! Lütfen! (03:27)

*Prince 👑 aranıyor*

"Alo?" Uykulu gelen bu sesle uyuduğunu anladım. "Tiff?" Nefesini saldı. Ben ise suçluluk duygusuyla ona cevap vermekten başka yapacak bir şey bulamadım.

"Harry?" Titreyen sesimle ona cevap verdim.

"Neler oluyor? Bu saatte neden uyanıksın?" Hâlâ yarı uyur yarı uyanık gibi olan ses tonu ile devam ediyordu.

"Fı-fırtına." derken pencereden dışarıya göz attım. Gök gürlemesi, benim zar zor durdurduğum göz yaşlarımın düşmesine neden oldu. Sesim çatlamıştı ve hıçkırıyordum.

"Tiff, korkma." Sesi yumuşaktı. "Beni yanında hayal et. Nasıl uyandın?"

"K-kabus."

"Oh, ciddiyim, korkma." Diyecek bir şey arar gibi "umm" sesi çıkardı. "Şarkı söylememi ister misin? Eğer rahatlatacaksa tabii."

"B-bilmiyor-" derken ağlamamın şiddetliğinden nefesim kesildi, garip bir ses çıkardım. Boğazımın derinliklerinden gelen bu ses ile nefes alamamam aynı anda gerçekleşmişti.

"Tiff?" Elimle pencereye uzanmaya çalıştım, fakat uzaktaydı. Yorganı üzerimden ittim ve titreyen ayaklarımı yer ile buluşturdum. "Sen iyi misin?" Yatağa bıraktığım telefondan gelen ses gittikçe azalıyordu. "Tiff!"

"Har-" Nefesimi bitirmemem gerektiğini düşünerek, neredeyse fısıldadığım sözcüğü yarıda kestim.

Harry'nin haykırışına cevap verememe lanet ettim. Camı açtım ve hapımın nerede olduğunu düşündüm hızlıca. Bavulumdaydı. Bavulum ise salondaydı. Oldukça uzun olduğunu düşündüğüm bu mesafeyi nasıl katledeceğimi düşündüm. Daha fazla düşünmeden salona doğru adımladım. Koridorda, başımın dönmesi etrafa tutunma zorunluluğumu artırıyordu. Duvara tutuna tutuna giderken önümdeki sehpaya çarptım, üzerindeki vazo yere düştü.

Cam kırıklarına basmadan geçtim orayı ve salona ulaştığımda berbattım. Gözüm sıklıkla kararıyordu ve yerimde doğru düzgün duramıyordum. Hapı almak için bavulu karıştırdım. Midemin bulantısı zaten ayrı bir konuydu. Elime gelen bir hapı çıkardım, fakat o değildi. Biraz daha aradım, yoktu. Kıyafetlerim etrafa saçılmıştı. Büyük ihtimalle Harry'nin evinde kalmıştı. Yere düşüşümü elimle durdurmaya çalıştım, ancak başarısızdım.

Yüzümü yerden ayırdım, lâkin başaramazdım. Gidip bir hap alamazdım. Yine de denemeliyim diye düşünüp ayağa kalktım zorla. Elime aldığım parayla birlikte dışarıya çıktım. Yalın ayaklarımı çimen zemine bastım. Annemlerin evde olmamalarına lanet okuyarak devam ettim. Tam bahçemden çıkacağım sırada, yerle buluşarak gözümün kapanmasına engel olamadım...

***

Bilinçaltıma geri kavuştuğumda, rahat yatakta kıpırdandım. Gözlerimi hafif açarken birkaç insanın bana baktığını gördüm. "Gözlerini açıyor!" Tanımadığım bu kızın sesi irkilmeme neden oldu. Tamamen gözlerimi açtığımda etrafıma baktım. İyi hissediyordum kendimi.

"Neredeyim ben?" Gözlerimle etrafı süzdüğümde, bu saçma sorumu düşündüm. Nerede olabilirsin Tiffany?

"Hastanedesin." O kızın yanındaki erkeğin sesi ile ona döndüm, bana gülümsüyordu. Yumuşak kahverengi saçları, mavi gözleri ile uyumluydu. Saçını Lou'nun saçına benzetmişti, ona özendiğine eminim.

"Tanrı aşkına, Harry kim?" Kızın bu sorusuyla tekrar ona döndüm. Bana içten bir gülümseme sergiliyordu. Kızın mavi gözleri ve sarı saçları vardı. Sorusunu düşündüğümde şaşkınlığıma engel olamadım.

Whatsapp |Haylor Swyles|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin