İKİ GÖLGE

23.5K 518 127
                                    



Gecenin lacivertimsi tabakası gökyüzüne serilmişken, tüm kalpler meskenlerine sokuldu ve ayazın soğuğuna karşı kendilerini siper ettiler. Bu karanlık ve ücra sokağın içinde ayakkabıları sokağı inletircesine yankı yapan adam hariç. Gecenin soğuğu genç adamın yüzünü sızlatsa da umursamıyordu. İçinde ki karanlıkta yanan umut ışığının sıcaklığı ruhunu ısıtmaya yetiyordu. Kabanının altına gizlediği yüzü, ifadesinin ne kadar korkutucu gözüktüğünü saklamak için olduğunu zannediyordu fakat ruhunun derinliklerinde yatan gerçeklikleri bedenine yansıtmamak için saklıyordu. Az sonra arafın ortasında olacak ve belki de tüm dünyasını değiştirecek bir seçimi ya bataklığın içine ya da üzerinde rengârenk çiçekler açtıracak bir toprak parçasının üzerine düşmesi için yapacaktı. İçinde yanan tüm umut ışığının gücünü kalbinde hissediyor fakat zihni, zifiri bir boşluğun içinde kalmış gibiydi. Düşüncelerini kalbine süzülen umut ışığıyla aydınlatmak istiyordu lakin her seferinde galip gelen gerçekler, genç adamın düşüncelerini koyu yapışkan ve neredeyse sökülüp atılamayan bir maddeyle kaplamış gibiydi.


Genç adam koyu griye dönüşmüş gözlerini yumdu ve derin bir nefes aldı. Zihnini boşalttı ve aynı boşluk daha huzur verici şekilde geri döndü. Karşısında duran bu yıkık dökük, eski binanın içerisine girmeden önce bir kez daha düşündü. Korkmuyordu. Kalbinde her ne varsa korkuya ait her şey oradan silinmişti. Sadece tedbirli davranmak ve yanlış bir şey yapmak istemiyordu. Buz gibi bakışlarının ardında yatan gerçeklikleri bir başkasına teslim etme düşüncesi onu öfkelendiriyor, hırçınlaştırıyordu.


Çok düşünmemesi gerekiyordu çünkü düşündükçe bilinçaltında uykuya dalmış tüm hisler büyük bir hiddetle uyanacaktı ve bu hisler aydınlandığı anda infilak edecek ortalıkta enkazdan başka hiçbir şey kalmayacaktı. Genç adam karşısında duran yıkık binanın içerisine girdi. Şimdi yere basan ayaklarından çıkan ses daha da artmıştı. Boş binada yankılanıp duvarlara çarpan ayak sesi bir iken, iki oldu. Genç adamın karşısına saçları hafifçe kırlaşmış, simsiyah gözleriyle genç adama tahmin edemeyeceği kadar merhamet dolu bakan bir adam çıktı. Onu tanıyordu ve rolünü iyi yapmalıydı. Gırtlağından gelen boğuk, fakat bir o kadar düzgün diksiyona sahip bir şekilde konuştu kır saçlı adam. ''Geleceğini biliyordum.''


Genç adam, ifadesinden hiçbir şey kaçırmadan konuştu. ''Umarım söyleyeceklerimi de tahmin ediyorsundur.'' Kır saçlı adamın gırtlağından gelen gülme sesi boş binada yankılandı. ''Zeki bir çocuk olduğunu düşünmüştüm.'' Dedi ardından. Genç adam, sinsi bir şekilde gülmek istedi. Yeterince zeki bir plan yaptığını biliyordu fakat bunu bilemezlerdi. Kimse bilemezdi. ''Zaafını bulacağım Yaşar Solmaz.'' Dedi. ''Ve bulduğumda senin için çok geç olacak.'' Yavaşça arkasını döndü ve gerilen vücuduna aldırmadan yürümeye devam etti. Kalbindeki derin acı kulaklarına kadar baskı yaparken bu basıncı artıran asıl şey kır saçlı adamın o an söylediği sözlerdi.


''Ben yaşamaya başlamak için çok geç kaldım, çocuk. Umarım senin için çok geç olmaz.'' Dedi. ''Arkanı kolla çünkü aradığın şeyi bulduğun an öleceksin.''

İKİ GÖLGEWhere stories live. Discover now