Bölüm 13

24.1K 622 167
                                    

   
İyi okumalar

   Peşinden eve girerken kafamda babama sorma fırsatım olmadığı sorularım dönüyordu belkide Atalay sorularıma cevap verirdi.
  Babamın beni neden bu adama sattığını merak ediyordum.
  Mutfağa girerken yine peşindeydim.

"Beni neden sattı?" diye sordum bir anda konuya direkt girmek en mantıklısıydı.
Beni aldırmadan buzdolabını açtı ve ardından kapadı.
"Dolap boş." Telefonunu eline aldığında geçip önünde durdum.

"Bana, babama sorma fırsatı vermedin o halde sen cevapla."

Elindeki telefonu indirip masmavi gözleriyle gözlerime baktı bazen içimi hoş eden bakışları bazen canımı derinden yakıyordu.

"Borç almıştı." diyerek yanımdan geçip mutfaktan çıkmak için harakete geçti.

"Ödemeyi benimle mi yaptı yani?" diye sordum. Babamın böyle bir şey yaptığına inanamıyordum borcu olduğunu bile bilmiyordum.

"Ödeyemedi. Genelde insanlar borçlarını ödeyemeyince sahip oldukları şeyleri alırım evini arabasını iş yerini."

Daha fazla ileri gidip soru sormamalıydım ama duramadım.

"İnsanların sahip olduklarını alıyorsun yani?"

"Alıyoruz." dedi ve camdan haranın olduğu tarafa baktı büyük ihtimalle Tuğkana bakıyordu.

"Peki insanların böyle kızlarına da mı göz koyuyorsunuz." dememle kızgın bir şekilde bana baktı, bakışı beni korkutuyordu.

"Baban malından vazgeçmek yerine kızlarından birinden vazgeçti bunun için beni suçlayamazsın."

Söylediklerimi içimin orta yerine oturmuştu sanki babam hakkında söylediklerini daha fazla duymak istemiyordum nasıl bir borcu vardı ya da neye borçlanmıştı da bu adamlardan para istemişti aklım almıyordu ve sonunda borcunu ödeyemeyince evi arabayı vermek yerine beni vermesini de beni hiç sevmediğini gösteriyordu kalbim acıyor sızlıyordu gözlerim dolmaya başladığında arkamı dönerek yanından uzaklaştım.

"Ailemden uzak duracaksınız değil mi?" dedim ağlamaklı bir sesle.

"Alacağımı aldım hiçbiriyle işim olmaz."

Kapının açılmasıyla ikimizde kapıya dönmüştük Tuğkan elinde ekmeklerle içeriye girdiğinde şaşırmış gibi görünüyordu.

"Gitmemişsin." dedi Atalay'a.

"Gitmedim sen napıyorsun öyle?" dedi Tuğkan'ın elindeki ekmekleri belli ederek.

"Kahvaltı için almıştım." 

Atalay cevap vermeden kolumdan tutup beni öne doğru ittirdi.

"Yürü."

Kolumu çekip dediğini yaptım ve Tuğkan'ın yanından geçerken Tuğkan'ın yüzüne baktım o ise bana bakmıyordu.

Evden çıkıp arabaya doğru yürümeye başlamıştık.
Sinirlendiğini anlıyordum çocuğa bildiğin ters yapmıştı ama bunu hak etmediği kesindi.

"Nereye gidiyoruz?" dedim bana ön koltuğun kapısını açarken.

"Kahvaltıya. Bin."

~~~~~~~~~

Arabayı hızlı sürmüş ve yol boyunca hiç konuşmamıştı.
Gelmeden önce bana tek parça uzun dar elbise ve hırka almıştı yaralarımın ve morluklarımın görünmesini istemiyordu.

Arabadan indiğimiz anda dikkatimi çeken bizi gözetleyen adamlardı çok rahatsız ediciydiler.

"Bu insanlar hep böyle çevrendeler mi?" dedim restorana girerken.

"Evet." dedi ve beni belimden tutarak içeriye doğru ittirdi bu haraketi hoşuma gitmişti demekki istese nazik olabiliyordu.

Kendimi restorana girerken sanki bana günlerce cehennemi yaşatmamış ardından bana zorla sahip olmamış gibi hissediyordum etraftan aldığı ilgi ve saygı bana da yansıyor insanlar restoranda bana da saygı gösteriyordu, biliyor muydular acaba aslında nasıl bir hasta olduğunu? Tabikide bilmiyorlardı belkide benim bile hakkında bilmediğim daha neler vardı saygı gördüğü netti ama bunun sebebi neydi şirket sahibi olup zengin olmak mı yoksa başka bir şey mi? insanları ağlarına düşürüp ellerindeki her şeyi alan hatta insanları ailelerinden koparan kişilerdi bunlar ve bende birinin avuçlarının içindeydim.

"Hoşgeldiniz Atalay Bey masanız şurası."

Adamın eliyle gösterdiği yere yürürken Atalay beni önünde tutuyordu masaya geldiğimizde sandalyemi çekip beni oturtması içimi hoş etmişti ama buna kanmamalıydım.

"Tüm bunlara. Bu saygınlığa sahipsin peki aslında nasıl bir insan olduğunu biliyorlar mı?" dedim etrafı incelerken.

Burası kahvaltı yapılan yerden çok yemek yenilen lüks bir yerdi ve kıyafetim buraya pek uygun görünmüyordu benim aksime o baya buraya ait duruyordu.

"İnsanlar, biz ne bilmelerini istersek onu bilirler."

Sandalyesine yaslanmış tek elini masaya koymuştu ve beni izliyordu.

"Zorda kalan insanlara şantaj yapıyorsunuz ve ellerindeki her şeyi alıyorsunuz."

"Hayır onlara yardım ediyoruz, verdiğimiz sürede ödeyemezlerse bir bedeli olmalı değil mi?"

"Neden bankaya gitmek yerine size gelirler ki anlayamıyorum." dedim ve önümüze bırakılan yemeklere baktım herkes arı gibi çalışıp masayı donatıyordu, belliki memnun etmek istiyorlardı.

"Çünkü bankanın veremeyeceği parayı veriyorum." Ukala ukala bana bakmaya devam ediyordu.

"Peki koşulları biliyorlar mı? Mesela ödeyemediklerinde daha da batacaklarını?"

"Ödeyebileceklerini zannediyorlar." diyerek eline çatalını aldı.

"Şimdi soru sormayı kes ve ye."

Öyle olsun der gibi başımı salladım ve elime çatalımı aldım masa o kadar güzel görünüyordu ki bir an önce başlamak istiyordum.

Yaklaşık on dakika sonra Atalay'ın telefonunun çalmasıyla masadan kalkıp uzaklaşmıştı hâlâ görüş açımda olması sebepsizce beni rahatlatıyordu ona karşı ne hissettiğimi bilmiyordum önceleri beni kaçırdığını sanıyordum ama öyle değilmiş, satıldığımı öğrendiğimde ona bakışım değişmişti ama babam nasıl bir oyunun içine düştüde beni ortaya koydu diye düşünüp kendimi avutmaya ve  öyleymiş gibi yapmaya çalışıyordum.

"Beni burada bekle sakın bir yere ayrılma." dedi ve bir anda yanımdan uzaklaşmaya başladı ayağa kalktım ama sadece arkasından bakabilmiştim dediğini yapmam gerekiyordu beklemeliydim.

Yaklaşık iki dakika sonra arkamdan gelen sesle irkildim.

"Sonunda tanışma şansımız oldu."

Sesin geldiği tarafa döndüğümde elleri cebinde bana bakan kişiyle yüz yüze geldim.

Yorum ve vote yapar mısınız?

Ateşin İzleri Where stories live. Discover now