Bölüm 38

5K 236 1
                                    

Gece ne kadar karanlık olsa da yıldızlar geceye inat bize yol göstermek için inatla ışığını saçar. Bu yüzden yıldızımızı kaybetmemeliyiz ve onlara sıkıca sarılmalıyız.

Gecenin dördünde günün dönümünü izlemek tam olarak bende bu hisleri uyandırıyor. Yıldızlar... Onlar bizim için karanlığı aydınlatsa da güneşin doğumu onların sönüşü demektir. Eğer inandıklarımız ve güvendiklerimiz yıldızlar ise güneş kesinlikle doğrulardır. Güvenin bitişinin nedeni aslını görmek istemediğimiz gerçeklerin ortaya çıkmasıdır. Ama her zaman bir ihtimal daha vardır. Tutunduğumuz zaaflarımız...

Dün amcamın söylediklerini her şey benim tahminlerimdi. Gerçek olmasını istemediğim tüm tahminlerim. Zamanla yaşadığım şeylerin üstümde bıraktığı etki daha fazla kırılmam ve bunun sonuncunda daha fazla ağlamamdan öteye geçemedi. Dün amcamı odamdan kovarken de bana eşlik eden gözyaşlarıma içimden lanet etsem de durduramadım. Amcamın gitmek için hareketlenmesiyle Ayaz içeri girdi.

Son birkaç kelimeyi duyduğuna eminim ve gözyaşlarımdan hoşlanmadığına da eminim. Hızla yanıma gelip bir kolunu belim sıkıca sarıp beni kendine hapsederken, amcama doğru tehditvari bir şekilde parmağını sallayıp "Ne yaptın lan?" diye bağırıyordu.

Amcam bir an panikleyip şaşkınlık ve korkuyla bize bakarken "Ben bir şey yapmadım sadece..." diye devam ederken sözünü kestim.

"Bir şey yok bırak gitsin." Dedim olağanca titrek ve ürkmüş çıkan sesimle.

Ayaz bir an bana baktıktan sonra benden biraz uzaklaşıp yüzümü avuçlarının arasına aldı. Gözlerine bakmamı istiyordu ama ben yeterince kendime güvenip o gözlere bakamıyordum. "L-lütfen gitsin Ayaz."

Yüzümde ki birkaç damla gözyaşımı parmaklarıyla sildikten sonra sert ama kısık bir sesle "Defol!" dedi.

Amcam bu emir dolu söze sevinmiş olacak ki hızla odadan ayrıldı. Ayaz göz hizama gelip "Ne oldu canım?" dedi. Sesi az önce ki gibi sert veya bir emri buyurur gibi değildi. Gözlerimi kapatıp bir an için tüm bunlardan soyutlanmış olmayı diledim. Ama gözlerimi açtığımda tekrar aynı manzara ile karşılaştım. Sessizliğimden konuşmak istemediğimi anladığını düşündüğüm Ayaz beni kendine daha fazla hapsedip başımı omzuna yasladı ve sıkıca sarıldı.

"Seni böyle görmeye dayanamıyorum. Seni bu hale getiren her şeyi yakıp yıkmak istiyorum inan." Dedi. Başımı omzundan ayırıp ona baktım. Gözlerinde bir adamı öldürebilecek bir katil aradım ama yoktu. Ya ben görmeyi reddediyordum ya da tüm bunlar gerçekten bir saçmalıktı.

"Benim için bir şeylere zarar verme." Diye fısıldadım ama duyduğuna eminim. Gözleri gözlerimde bir süre oyalandıktan sonra kuru bir sesle "Tamam" dedi.

Kollarımı ondan ayırıp koltukların birine oturdum. Başım çatlayacak gibi ağrıyordu elim ile başımı ovuştururken bir yandan da telefondan sekreteri arıyordum.

"Esma nur ağrı kesici ilaç ve su getirir misin? Dedim ve Esma nur onayladıktan sonra telefonu kapattım. Ayaz odanın içinde yaklaşık beş dakika önce benim yaptığım gibi geziniyordu.

"Bana ne olduğunu anlatacak mısın?" dedi soru sormuyordu, ona göre kibar yoldan 'artık anlat' demekti bu.

"Bir şey olmadı." Diye geçiştirmek istedim. Yanıma oturup çenemi tuttu ve ona bakmam için zorluyor gibiydi.

"Sana ne olduysa şimdi bana anlatıyorsun." Dedi her bir kelimenin üstüne basarak.

Elinden kurtulup masanın üstünde ki amcamın getirdiği dosyayı ona gösterdim.

Dosyayı inceledikten sonra "Bunun için ağlamadığın çok açık değil mi Gizem? Ne oldu da seni ağlattı yine? Nasıl olur da seni hala kırabilir?"

"Ben... Bazı şeyler anlattığı için ağladım." Elimi tutup yanına oturttuktan sonra

"Ne anlattı?" dedi. O sıra da Esma nur ilaç ve suyu getirmişti. Zamanlaması harikaydı gerçekten. O bilmese de bana zaman kazandırıyordu.

Ona her şeyi anlatıp bunların doğruluğunu sormak istedim. Bana en doğru sözleri onun söylemesini istedim. Ama tüm bunların doğru olmama gibi bir ihtimali de vardı. Benim düşündüğüm tüm bu şeylerin gerçek olmama ihtimali de yüksekti. Çünkü bunları amcam söylüyordu ve onun da gerçekleri çarptırmasını büyük bir olasıydı. Eğer ona bunu sorarsam ve gerçek değilse benim ona güvenmediğimi düşünebilirdi. Belki de bu sefer büyük bir blöf yapıyordu ve bu seferde Ayaz'ı kullanıyordu. Beni tüm bu saçmalığa inandırıp daha fazla üzülmemi isteyebilir ve belki de bu yolla şirketin tüm hisselerine sahip olabilirdi.

"Aileme yaptığı şeyler için pişman olduğunu söyledi." Dedim.

"Buna inanmadın değil mi?"

"İnanmadım. Sadece o günleri tekrar düşünmek berbattı."

Omzuma kolunu atıp beni kendine çekti.

"Her zaman senin yanında olduğumu bil. Asla yalnız değilsin."

"Biliyorum." Ne olursa olsun Ayaz'ın yanında hala kendimi güvende hissediyordum. Canımın sıkıldığında ve artık hiçbir şeyi çekemeyecek duruma geldiğimde ona sarılmak ve onun yanımda olduğunu hissetmek beni yeniden mutlu ediyordu. Onun yanında sarhoş gibiydim. Söyleyecek sözlerim dilimde yuvarlanıp dökülemese de yanında olmak tarifsiz bir mutluluktu. Yarım saat önce ağlayan kızın yüzünde gülücüklerin açmasını sağlıyordu. Tüm bunları bilmeliydi. Kendini her ne kadar kötülüklerin prensi gibi görse de bende oluşturduğu yan etki bunun tam tersiydi.

Gecenin beşinde gün ağarırken güneş nasıl karanlığı silip aydınlığa çeviriyorsa benimde karanlığımı aydınlığa çeviren kişiydi Ayaz.

Yağmurlarım ve bitmek bilmeyen fırtınalarımda sakin limanım.

Vote ve yorumlarınızı bekliyorum :)

SİSBULUTUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin