Bölüm 17

8.1K 313 1
                                    

Beyaz gömlek, dar paça kot pantolon, kısa topuklu ayakkabım ve ceketimle iş yerine gitmeye hazırdım. Leyla saçlarımın uçlarını küçük bukleler yapmış ve hafif makyajla yapıp amcamın yanına gitmek için yola çıktık Yağız Bey ile ama onu görmeden önce uzun zamandır gitmediğim anne ve babamın mezarına gidip bana şans dilemelerini istedim. Mezarlığa gelmeyeli uzun zaman olmuştu ve mezarlığın üstünde yabani otlar bitmiş ağaçtan yapraklar düşmüştü. Onları temizleyip mezar taşını öptüm sanki onlar hissederlermiş gibi.  Acele etmem gerektiği için uzun süre duramadım. Annem ve babamın mezarından çıkıp gidecekken Baran aklıma geldi. Ayaz’ın kardeşi ve onun değimiyle “küçük mezarın kralı…”

Annem ve babamın mezarından ayrılıp bir nedeni olmadan Baran’ın mezarına gidip dua ettim biraz uzaklaşıp o küçük mezara baktım. Küçücüktü… Altı yaşında bir çocuk için bile küçük bir mezardı. Umarım bu dünyadan giderken yanına aldığı güzel anıları vardır. İçimi tuhaf bir üzüntü kapladı. Kardeşim yoktu ve belki de kardeşim olsaydı her şeye karşı daha güçlü olabilirdim. Ayaz’ın bir kardeşi ve abisi olduğu için şanslıydı.

 Başımda ki eşarbı indirip son bir kez annem ve babama baktıktan sonra mezarlıktan çıktım. Beni gören şoför arka kapıyı açtı, geçmem için kenara çekildi. Şirket arabasını beni alması için göndermişti amcam ne düşünceli bir hareket! Bu hareketler bana abartılı geliyordu. Ve gözlerimi devirmem için güzel bir nedendi. Yağız Beye gülümsemeye çalışıp cama kafamı yasladım. Camdan dışarı izleyerek zamanımı geçirmek iyi bir yoldu konuşmamak için.

“Sıklıkla gelir misin?” camdan kafamı kaldırıp anlamayarak ona baktım.

“Yani sık sık gelir misin mezarlığa.”

“Uzun zamandır gelmiyordum.” Bu konuları konuşmak istemediğim için kafamı tekrar cama yaslayıp dışarı seyretmeye başladım. Oda bunu anlamış olacak ki ortamızda bulunan çantasından bir dosyayı çıkarıp bana gösterdi. Üstünde anlamadığım ve anlayacağımı düşünmediğim bir sürü rakam yazıyordu. Dosyaları gösterip “Yani?” dedim

“Bu dosyaları amcan geçen gün bize gönderdi. İş yapacağımız şirketle ilgili maddeler ve para bölümleri gösteriliyor. Amcan ilk defa güzel bir işe imza atacak gibi duruyor. İstanbul’ da yapılabilecek güzel işlerden biri olacak.” dedi

“Yani imza atacak mıyım?” beni ilgilendiren kısmı buydu.

“Bence atmalısın ama unutma ki son karar senin olacak.” Dosyaları anlamasam da biraz göz gezdirmekte fayda vardı. Ama hiçbir şey anlamıyordum. Ödemeler, taksitler, bilançolar… Çok karışıktı.

“Eğer bugün anlaşmaya varırsanız ve imzalar atılırsa amcan bir yemek organize ettirdi.”

 “Ahh! Yani bende mi bulunacağım o yemekte.” Dedim iç çekerek.

“Tabii ki de sonuçta sen de hisse sahibisin ve katılmaman kabalık olur.” Dedi tek kaşını havaya kaldırarak.

“Hastaymış desek?”

“İstersen tebeşir tozu içirelim de ateşin çıksın.” Dedi gülerek.

“Ha ha! Çok komik. Kendini benim yerime koysana sıkıcı bir ton şey konuşulacak ve ben bir şey anlamayacağım. Eğer bana biri bir şey sorarsa dut yemiş bülbüle döneceğim ve rezil olacağım. Lütfen gitmeyeyim.”

“Katılmak zorunda değilsin tabii ama katılmalısın. Ciddiyetini, bu şirkete önem verdiğini, ve ileride bu şirketin başına geçmekte ne kadar kararlı olduğunu göstermelisin.”  Yenilgiyi kabul ederek kollarımı göğsümün altında birleştirip dışarı izlemeye devam ettim.

SİSBULUTUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin