7

181 27 5
                                    

"Matematik var, matematik." dedi Changbin, bugünkü yazılının ne olduğunu tahmin etmeye çalışıyorlardı, sanırım sekizli arkadaş grubumuzda derslerini umursayan bir tek ben, Minho ve Chan'dık. Diğerlerinin pek taktığını zannetmiyordum.

"Tarih dedim ya, Matematik çarşamba günü." Minho defalarca kez bugün tarih yazılısının olduğunu söylemişti fakat diğerlerinin takmadığını fark ettiğinde göz devirerek önüne dönmek zorunda kaldı.

Yan yana sınıfımıza ilerlerken koridorda ikimizi de gerecek biriyle karşılaşmamız bakışlarımın Minho'ya dönmesine sebep oldu. Hanbin'i gördüğünde gerildiğini hissedebiliyordum.

Sekizimiz arasında sessizlik oluştu, diğer altılı da Hanbinle alakalı olayları biliyorlardı, hepsine anlatmıştık. Hanbin yanımıza vardığında yedimizi de umursamadan Minho'nun karşısına geçti.

"Minho konuşalım, lütfen." dedi, eli yine Minho'nun kolunu bulduğunda Minho'nun elini yavaşça geri çektiğini gördüm. Hanbin'in bakışları bir saniyeliğine Minho'nun kolundan kayan ellerine baktıktan sonra tekrar Minho'yu buldu.

"Konuşacak bir şeyimiz yok, gerçekten." Minho her şeye rağmen kibar davranmaya çalışıyordu, Hanbin dolu gözleriyle Minho'ya baktı tekrar.

Koridorun ortasındaydık, biz yedi kişi onlardan daha geride kalsak da Minho ve Hanbin koridorun tam ortasındaydı ve tüm okulun bakışları onlara dönmüştü.

Çoğu bakan kişinin aklından neyin geçtiğini biliyordum: Okulun popüler çocuğu Hanbin ve daha önce muhtemelen yüzünü 5 defadan fazla görmedikleri Minho'nun birlikte ne işi vardı? Üstelik Hanbin gözleri dolu dolu Minho'ya konuşmak için yalvarırken.

"Lütfen konuşalım, yıllarca bekledim seni, bu kadar kolay kaybedemem." yıllarca? benim kadar beklemiş olamazdı, benim kadar sevmiş asla olamazdı.

"Hanbin, konuşacak b-" Minho'nun başladığı söz Hanbin'le kesildi. "Lütfen." dedi defalarca kez tekrarlamaya devam ettiği gibi.

Minho bıkkın bir şekilde kalabalığa baktı, bakışları tekrar Hanbin'e dönmeden önce beni buldu ve bir süre gözlerimde oyalanıp sonra tekrar Hanbin'e döndü.

"Tamam." dedi sadece, Hanbin'e hiç temasta bulunmadan okuldan çıktı, Hanbin de onu takip etti.

Arkalarından bakakaldım.

Lee Minho'dan..

Arkamdan Hanbin'in ayak seslerini duyabiliyordum, bahçeye çıkıp en kuytu köşelerden birinde dikildikten sonra Hanbin'e baktım.

Karşıma geçti, bir süre bir şey söylemedi. Sonra "Özür dilerim." dedi. "Zorla öpmemeliydim seni."

Ondan hoşlandığımı zannediyordum, belki de gerçekten etkilenmiştim. İzinsiz ve nedensiz beni öptüğünde ise şu ana kadar hissettiğim tüm duyguların tersini hissetmiştim, soğutmuştu kendinden.

Ondan hoşlandığımı düşündüğü için öpmüştü beni, bunu düşünmek için bir nedeni yoktu çünkü bunu düşünmesini gerektirecek bir davranış sergilememiştim. Ondan etkilenmediğimi inkar edemezdim fakat ondan hiç hoşlanmamıştım.

"Sorun yok." dedim sadece, uzatmak istemedim. Gözleri doluydu, bana bakmaya devam etti. "Olmaz mıyız?" dedi, sesi titredi.

Yıllardır sevdiğini söylemişti beni, karşımda gözlerinin dolacağı, sesinin titreyeceği kadar. Yine de umut veremezdim, olmayacak bir şeye olumlu cevap veremezdim.

Başımı iki yana salladım hafifçe, 'Hayır.' diyemedim çünkü canı acırmış gibi hissettim. Bu pazar günü o beni öptükten sonra sinirimden her yerden engellemiştim fakat şimdi konuşurken sözlerime dikkat ediyordum çünkü kırmaktan korkuyordum.

dulcet, minlixWhere stories live. Discover now