1

602 36 14
                                    

Lee Felix'ten..

"Felix, çok güzel ya."

Minho'nun karşısındaki bir dolu anı barındıran parka bakmaya devam ederek söylediği sözlerle yerimde tekrar kıpırdandım.

Mahalledeki parka gelmiştik, birinden hoşlandığını öğrendiğimiz an. Okulun açıldığı ilk ay, sınıfındaki bir çocuktan hoşlanmaya başlamıştı.

"Sence o seni seviyor mu?" dedim elimdeki su bardağından bir yudum alırken, bardağı yavaşça geri bırakıp bakışlarımı sevdiğim çocuğa sabitledim.

Minho, en yakın arkadaşım. Bir yandan da yıllardır karşılıksız sevdiğim çocuk. Çok kolay aşık olabilen bir insan olsa da, uzun zamandır ilk defa bir çocuktan bu kadar çok bahsediyordu. Okul açılalı 3 ay olmuştu, yaklaşık 2 aydır ağzından duyduğum tek kelime o çocuğun ismiydi.

"Bilmiyorum." dedi elimdeki su bardağını alıp kalan son damlayı da kafasına dikerken. "Göz göze geliyoruz durmadan, arada yanıma gelip benimle konuşmaya çalışıyor ama yönelimini bile bilmiyorum."

Aralık ayıydı, deli gibi kar yağıyordu. Bu soğuğa rağmen parkta oturuyorduk, tahta bir piknik masasının üzerinde.

"Biraz daha kontrol et davranışlarını." dedim sevdiği çocuğu kastederek. "Eğer gerçekten sevdiğini hissediyorsan, git ve açıl. Kaybedecek bir şeyin yok."

İç çekti, elindeki bardağa baktı bir süre, evirip çevirdi. "Korkuyorum." dedi.

"Korkmamalısın." dedim, aslında iki ucu boklu değnekti onun hoşlandığı çocuğa açılması benim için. Reddedilirse, onun çöküşünü izlemek zorunda kalacaktım. Onun üzüntüsü, benim üzüntümdü. Eğer sevgili olurlarsa da, hiç umudum kalmayacak demekti. Başlamadan, bitecekti.

"Ya sevmezse beni?" dedi, sen de beni sevmiyorsun, diyemedim. "Unutacaksın." dedim.

"Nasıl unutuluyor?" dedi, bir şey demedim. Ben de bilmiyordum çünkü.

Yavaşça kalktı masadan cevap vermeyişimi umursamadan, "Her neyse." dedi, atkısını düzeltti. "Gel, gidelim, hava kararıyor." Ben de kalktım masadan. Soğuktu hava fazlasıyla, belki de ikimiz de bu akşam hastalanacaktık.

Bir süre yolda yürüdük, çocukluğumun geçtiği yollara baktım. Hepimiz aynı mahallede oturuyorduk, komşuyduk da. Hepimizden kastım 8 kişilik arkadaş grubumuzdu. Doğduğumuz andan beri aynı mahalledendik. Minho'yla da bu mahallede tanışmıştık zaten. Ortak gittiğimiz okul mahalleye en yakın olan okuldu, ama mahallenin içinde değildi.

7 kişinin arasında, aşık olmak için Minho'yu bulmuştum. Aynı zamanda aralarından en yakın olduğum da oydu. Diğer 6 kişiden daha önce tanışmıştık çünkü biz Minho'yla.

Mahalle kırsal bir kesimde yer alıyordu. Ellerimizdeki telefonlar harici, 90'larda gibi bir hayat sürdüğümüzü söyleyebilirim. Art arda sıralanan beyaz müstakil evler, etraftan asla eksik olmayan, mevsime göre yaprakları renk değiştiren ağaçlar, şimdi sadece kenardan izleyebildiğimiz fakat tüm çocukluğumuzun geçtiği o park, nereye baksanız görebileceğiniz kedi ve köpekler..

Hepimizin aileleri de tanışıyordu tabi. Benim ailem ve Minho'nun ailesi ben ve Minho'dan bile daha yakın arkadaştı. Evlerimiz yan yana olduğundan, tüm hayatımız beraber geçti. Minho acil bir olay olduğunda ilk beni arardı, ben acil bir durum olduğunda ilk onu arardım.

En garip olanı ise, sekizimiz de tek çocuktuk. Böyle güzel bir mahallede böylesine güzel arkadaşlar edinmek, sanırım hepimizin kardeş eksikliğini doldurmak için verilmiş bir lütuftu.

dulcet, minlixWhere stories live. Discover now