Meltem Hanım yeniden mutfağa gittiğinde bende kapıyı kapatıp Asran'ın yanına uzandım. Bana gözünün ucu ile baktığını anlasam da anlamamış gibi davranarak omzuna vurduktan sonra, "Naber yorgun savaşçı?" Diye sordum. Yaptığım cilveyi anlamış gibi elleri saçlarıma doğru uzandı ve dokunuşları cansız saçlarımı bile ürpertmeye yetti.

"İyidir matmazel."

"Yengen çok tatlı bir kadın."

"Öyledir ama Karadeniz damarı tutunca geçmiş olsun."

"Siz de o damar ailecek var zaten."

"Öyle mi?" Ona hafif hafif eğilirken nefesini tenimde hissettiğimde durma noktasına geldiğimi anladım. Ben durdum, Asran yaklaştı ve aylar sonra dudaklarım bayramı yaşadı. O öptükçe içine daha çok sokulmak istiyordum. Onun dudaklarında dolanmak, dudaklarının tadını almak panzehirim gibiydi. Tüm acılarım dudaklarında yok oluyordu.

"Kan sonuçları-" kapı aniden açılması ile ben geri giderken Asran dudağının kenarını ısırmıştı. İkimiz de gelen kişiye, Armağan'a, bakarken o dişlerini sıkarak, "Çok pardon. " diye özür diledi.

"Şey ne oldu?"

"Kan sonuçları geldi. " Elindeki telefonu sallarken, "değerlerin iyiye gidiyor ama demir eksikliği anemiye çevriliyor. O yüzden kan takviyesi yapacağız, 10.000 tl'nizi alırım." Tek nefeste bitirdiği söz ile unuttuğu nefesi aldı ve bize göz kırparak, "şaka tabi." Diye düzeltip devam etti.

"Onun dışında enfeksiyon üremesi durmuş ama hala yüksek oranda enfeksiyon var, antibiyotik tedavisine birkaç gün daha devam edeceğiz."

Ben Asran'a o Armağan'a bir umutla baktı ama umutsuzca sordu, "Ayağa ne zaman kalkacağım?"

"Daha fazla kaslar zayıflamasın diye fizik tedaviye başlayalım diyorum, o yüzden annemi çağıracağım." Duraksadıktan sonra, "Annem fizyoterapist." Diye ekledi.

"Çok teşekkürler Armağan."

"Ne demek işim bu."

"Çıkayım şimdilik." O gerisingeriye çıktı ve oda derin bir sükunete boğuldu. Attığımız kulaçlar ise bizi daha çok dibe çekti ve tek bir dokunuş ile bir hıçkırık ile su yüzüne çıktım.

Asran'ın eli tenimde tüy gibi dolaşırken, "Acil ayağa kalkmam lazım." Sesindeki hırıltıdan neyi ima ettiğini anlasam da bilmemezlikten gelerek, "Nedeni ne?" Diye sorarken göz kırpmayı ihmal etmedim.

"Tam olarak 40 gündür sensizim " zihnim tam 40 gün öncesine gittiğinde takılı kaldığım tek sahne onu gerimde bırakıp o ucağa binmek zorunda kaldığımda dayanamayıp yağmurun altında hıçkırıklar içerisinde boğulduğum gün oldu.

Gözlerim fayanstaki derz arasına takılıyken titrek sesim ile sordum:"O gece yağmurun altında beni izleyen silüet sen miydin?" umutsuzca sorduğum soru beni de şaşırtmış gibiydi. O gece o slüetin bir hayal olduğundan emindim lakin o olmasını istiyordum, ne değiştirecek bilmesem de...

Baş parmağı dudağımın kenarına çizgiler çizerken, "Neden yağmurun altında çığlıklar atarak ağladın?" Diye sorması ile bunun cevabının ağırlığı ilk olarak gözlerimi ardından bedenimi ondan çekmemle sonuçlandı.

Gülümsemeye çalışarak, "serumun azalmış, ben Armağan'a sorayım." Diyerek palaspandıras kendimi kapıdan dışarı attım. Onun olmasını istesem de bu soruyu ondan beklemiş hazırlıksız yakalanmıştım.

Ona verebilecek bir cevabım yok!

Ben derin bir nefes ile evde keşif yapma imkanı bulmuş dolanırken diğer evlerine nazaran küçük taş evde Asran'ın kaldığı oda direkt olarak salona açılıyor ve bizleri iki büyük post karşılıyordu. Salon ise ortada tahta masa ve iki çiftli iki tekli sofa ile doldurulmuş duvarlarda birkaç büyük tablo eşlik ediyordu.

Leyle-i SüveydaWhere stories live. Discover now