BÖLÜM ON : "MEZAR TAŞLARI ÇİÇEK BİLMEZ."

72 12 86
                                    

Selam, nasılsınız?

Bölüm sonunda küçük bir açıklamam var, okursanız sevinirim ;)

Bölüm şarkıları;

Pera-Ağla
Sezen Aksu-Bir zamanlar deli gönlüm
Furkan Halıcı- Sarıl Bana

Çünkü acı gidenin değil kalanların hikayesidir, ve hikayeler kalanlara aittir.

        ~Stefan Zweig

⚖️

Eğer bir yazar olsaydım ve ben, bir yazar olarak kendimi yazsaydım, şunları yazardım;

"Ruhu çok acıyordu. Göz altları mora bulanmıştı, bakışları her zaman buğuluydu çünkü gözlerinde biriken yaşlar vardı. Yüreğine takılan bazı şeyler vardı. Zehirdi onlar. Bedenini saran, onu yavaş yavaş, içten çürüten bir zehir. Yaşadıkları, geçmişi, yükleri, anıları... Bazen onları kusmak istiyordu ama o kusmaktan çok korkardı. Kusarken kan kusuvermekten korkuyordu, çok kusmuştu çocukken, yetmemiş miydi? Gözlerinin ışıltısı sönmüş, demişti biri bir defasında. Oysa ki onun gözleri hiç ışıldamamıştı. "

Banyoda, acı içinde kıvranıp krizini kendi içimde bitirmeye çalışırken aynadaki çürümüş ruha bakıyordum..

⚖️

Kerem ile o konuşmayı yapmamızın ardından bir hafta geçmişti.

"Tamam, Cüneyt. Adliyede buluşuruz. " Dedim ve aramayı sonlandırdım. Cüneyt'e hala soğuk davranıyordum çünkü o gece yüzünde oluşan o sırıtışa çok kızmıştım.

Asude'yi otoparka park edip adliyenin kapısından içeri girdim ve merdivenlere yöneldim. Kerem'in kalem memuru, Onur bana doğru yürüdü.

"Hazin Savcım, ben de sizi arıyordum. İlayda Hanım'ı bulamadım, size geleyim dedim."

Elindeki kağıtlara göz atarak "Evet?" Dedim sorarcasına.

"Bu dosyaları Kerem gönderdi," dediğinde kaşlarım havalandı. "Pardon, Kerem Savcım gönderdi,bakmanız gerekiyormuş. Ama bir tanesi çok daha önemliymiş sanırım, öyle dedi çünkü. Ben onu göstereyim size."

Hafif tebesüssüm edip "Tamam," diye mırıldandığımda arkamdan gelen seslere kulak kabartmıştım.

"Ay dur, ben benimkine gideyim bir. İfadeyi görme bahanesine azıcık cilve yaparım belki." Dedi bir kız, heyecanla. Omzumın arkasından konuşan kıza baktım. En fazla yirmi beş yaşında olmalıydı. Kıvırcık, kızıl saçlı, hoş bir kızdı. Ancak konuştukları konu adliye için uygun bir konu değildi çünkü adliye ciddiyet isterdi.

"Seninki kim kız?" Dedi karşısındaki kız da. beline kadar uzanan siyah saçları vardı, diğerine göreyse oldukça kısaydı. İkisinin de ellerinde avukat cübbesi görmüştüm.

"Kim olacak Canan, yapma sende. Kerem Savcı var ya hani. Bir elektrik oldu sanki aramızda, bi' sırıttı falan bana. Eh zaten biliyorsun beni. Gencim, güzelim, çıtırım."

Kaşlarımı kaldırırken duyduklarını sindiremediğimi fark ettim. Kerem bir de kıza sırıtmış mıydı?

"Hazin Savcım, buyrun," dedi Onur. Kendimi toplayıp kağıtları aldım ve "Sağol Onur," diyerek Kerem'in odasına doğru yürümeye başladım. Bu sinir neydi bilmiyordum ama o kıza çok gıcık olmuştum.

Kapıyı tıklatmadan, kapı kolunu indirip iterken aynı anda da arkadan kapı çekildi. Kapıyı ittiğim için, doğal olarak benimle aynı anda kapıyı açan Kerem ile göz göze geldim. Hatta bedenlerimiz az kalsın birbirine çarpacaktı ki son anda kendimi durdurmuştum.

ACININ ASALETİ: HÜZÜNGÂH Where stories live. Discover now