Bölüm 7-7 Mavi kuş

194 94 4
                                    

Kara'hzer yönetimi içinde bulunan bir çok kabileden oluşurdu. Bu kabileler devasa şehirlerden ufak otağlara kadar farklı farklı türlerde bulunmaktaydı. Her kabilenin kendine ait bir bölgesi ve bu bölge üzerinde yarı özerkliğe sahip eyaletleri bulunurdu. Kabileler kendi aralarında seçtiği temsilciler ile birleşip Kara'hzer meclisini oluştururlardı. Meclis bağımsız bir kabile olarak kabul edilir ve vekillerden oluşurdu. Her kabilenin meclise ne kadar vekil sokacağı beş yılda bir yapılan kararname adında ki seçimle gerçekleşir, bu kararnameler; genel olarak Kara'hzer'e olan yatırımlar ve güvenoylarının birleşmesiyle oluşturulurdu. Gönderilecek vekilleri ise şahsen kabilenin reisi seçerdi. Kara'hzer içinde sıkça iç çatışmalar ve toprak kavgaları görülürdü. Daha çok toprak demek, daha çok insan ve para demekti. Bu da yönetimde daha çok söz sahibi olmak anlamına gelirdi. Bütün bu iç çatışmalara rağmen, Kara'hzer'in töresel kanunları, onları dış tehditlere karşı birleşmeye ve onurlu davranmaya zorluyordu. Bu törelere uymayan bir reis değersiz sayılır ve hızlıca halkı tarafından indirilirdi. Kara'hzer'de herkes yeterli güven oyuna ve toprağa sahipse reis olabilir, başka bir reisin yerine geçmek ise başka bir hikayeydi. Genelde bunun için düellolar ve savaşlar tercih edilirdi. Kıtanın kalanı gibi kirli oyunlar ve hilelere baş vuran bir reisin halkı tarafından kabul görmesi zordu. Sık sık iç karışıklıklar yaşayan bu ülke her şeye rağmen kıtanın en büyük güçlerinden biriydi. Savaşmanın ve savaşçılığın gelenek haline getirildiği bu ülke amansız savaşçıları ile nam salmıştı.
Bu yüzden Kurta şu an karşısında kanlı canlı bir Kara'hzer reisi gördüğüne çok şaşırmıştı. Bir reisi ayağına kadar çağırabiliyorsa, Kırk iki'nin nüfuzu hayal ettiğinden çok daha geniş olmalıydı.

"Lütfen oturun reis. Aç mısınız?" Kırk iki masada duran ufak çanı çaldı ve mutfak kapısının dışında hazır bekleyen hizmetliler reisin etrafını yemekler ve meyvelerle donatmaya başladı.
"Bütün yolu seninle yiyip, içmek için gelmedim. Bu berbat şehirde durmak istemiyorum."

Şu an ittifak gibi dursalar da Kara'hzer ile Asırvadi'nin arası her zaman gergindi. Asırlardır Maradon yönetimi üzerine yapılmış büyük kavgalar ve kanlı savaşlardan oluşan bir tarihleri vardı. Yine de yüz yılı aşkın süredir tamamen Asırvadi yönetiminde olan şehirle ilgili kavga fiilen bitmişti.

"Lütfen, şehrin berbatlığı muhabbetimize gölge düşürmesin. Sevgili oğlunuz ve güzeller güzeli eşi nasıl. Doğru hatırlıyorsam isimleri; Luk'tak ile Nüs'ir değil mi?" Kırk iki önündeki bardağı havaya kaldırıp konuşmaya devam etti. "Onların ve sizin sağlınıza içiyorum."
Kara'hzer dili, özellikle isimlerin telaffuzu çok zordu. Kırk iki'nin isimleri sanki bir yerliymiş gibi kusursuz telaffuz etmesi Kurta'yı şaşırtan başka bir şeydi.
"Ben de sizin sağlınıza, içiyorum." Kıvırcık sakallı reis bardağını kaldırıp hızlıca kafaya dikti.
"İşte bu! Sizin gibi sağlam içicileri özlemişim." Kırk iki ayağa kalkıp adamın kadehini tekrar doldurdu.
"Bu şehirdekiler hep hafif sıklet. Sizin gibi eski topraklarla içmenin zevki bir başka."
"Heh! Öyledir tabii." Kurta uzaktan izlerken adamın ruh halinin şaşırtıcı şekilde değişmeye başladığını gördü.
Kırk iki kadehini tekrar tek dikişte bitirip adamın koltuğunun arkasında tek eli arkada gülümseyerek bir süre bekledi. Kurta'ya anlamsız gelen bekleyişin arkasından tekrar konuşmaya başladı.
"Şu sıralar bu denizler çok sakin, sizin gibi eski bir deniz canavarının hikayeleri hala anlatılıyor. Yenilerin sizinki gibi destanları henüz olmadı."
Adam keyifle arkasını döndü ve gülerek konuştu, gülerken geniz etinden garip sesler çıkıyordu.
"Ondan değil o! Bizimkiler o kadar iyi ki onların hikayeleri çok hızlı unutuluyor. Hiç bir şey klasikler gibi olamaz." Adam lafını bitirince daha büyük kahkaha atmaya başladı. Kırk iki ise içtenlikle adamın kahkahasına eşlik etti. En azından Kurta en başta öyle sanmıştı, Kırk iki gözleriyle Kurta'ya kadeh kaldırmasını işaret edince, Kurta bardağındaki suyu kaldırıp içmeye başladı. Bu göz hareketi olmasaydı, Kurta tamamen kahkahanın içten olduğuna inanmıştı. Karşısında ki kişi kusursuz bir yalancıydı.
"Bu dandik üzüm suyu bizi kesmeyecek gibi, 1644 Kel kıyı muharebesi kadar sert bir rom var elimde. Onu açtırayım." Kırk iki kibarca eğilerek konuştu.
"O savaşı hatırlarım." Adam keyifle iç çekti. "Getir bakalım..."

SAHİR - Balamir EfsanesiWhere stories live. Discover now