Bölüm 5-1 Dinleneceğin bir yer

299 97 12
                                    


Druid ormanı diğer adıyla Barış ormanı olarak bilinen bu geniş, balta girmemiş orman Daruial, Tagda ve Alkırat üçgeninin tam ortasında bulunuyordu. Demir dağdan gelen akarsular ormandan geçip Dar Deniz'e dökülen bir nehir oluşturuyordu. Rumca nehri asırlar boyunca uzun savaşlara ev sahipliği yapmış kanlı topraklardı, Noksul'un kuruluşundan ve Asirvadi'nin birleşiminden sonra iki tarafın yöneticileri ile anlaşan Druid topluluğu burada kalan son ormanlık bölgeye yerleşmeye ve herkesten bağımsız, savaşın olmadığı topraklar yaratmak istediler. Bu bölge birçok nesli tehlikede hayvana, daha önce benzeri görülmemiş bitkilere şu an bile ev sahipliği yapmaktaydı. Aynı zamanda savaşlardan kaçmak isteyenler, çaresizce hastalığına şifa arayanlarında sık sık uğradığı bir nokta olmuştu. Bu bölge her zaman tartışmalara sebebiyet verir, bu tartışmaların nedeni bölgenin tarafsızlığı veya toprağın stratejik konumuyla ilgili olarak başlamıştı. Zaman zaman değişen ve gelişen topraklardaki yöneticiler bu toprakları sık sık kendilerine katmak isteseler de hiçbir zaman başarılı olamamışlardı. Günümüzde ise durum bundan daha farklı, yıllarca druidler ile çeşitli kavgalara giren Noksul ve Asırvadi yönetimlerinin güncel sıkıntısı bu ormanların sadece savaştan uzak durmak isteyen sıradan halkı ve hastaları değil aynı zamanda ülkeden kaçan suçluların ve asker kaçaklarının da buraya sığınmasıydı.

Druid ormanı, çoğu insanın varlığından bile haberi olmadığı birçok canlıya ve sadece bu bölgede yetişen gizemli yetenekleri olan bitkileri barındırmaktaydı. Buna sebep olarak kimileri druidlerin büyülerini ve ilaçlarını kimisi ise ormanın saflığını, balta girmemiş olmasını gösteriyordu. Bazı hırslı tüccarlar ve ozanlarda bunu nehrin şifalı olduğuna bağlar, nehirden alınmış suyu şişeleyip insanlara satarlardı. Sihirbazların ve druidlerin incelemelerinde suda bir marifet olmadığı anlaşılsa dahi batıl inançlı insanlar bu gruplara inanmayı inatla reddediyordu. Su özellikle Üçüzler ve Maradon gibi burjuvaların ve zenginlerin sıkça bulunduğu ticaret bölgelerinde satışı çokça yapılıyordu. Gerçi bunu satan dolandırıcıların çoğu nehrin güney bölgesinden, Noksul tarafına bağlı topraklardan suyu çektiğinden ve savaş yüzünden bu bölgenin suyunun ceset dolu olmasından, birkaç kişi ciddi anlamda zehirlenince Maradon bölgesinde suyun satışı yasaklandı. Günün sonunda ise; bütün hakkında uydurulan ve insanlara yasaklı denilen şeyler gibi bu nehir suyu bir yasak elmaya dönüştü ve ona olan ilgide bir anda patladı. Karaborsada büyük fiyatlara satılmaya başlanan suyun, fiyatları çoğu zaman karaborsanın namına uygun bir şekilde aniden şişip, aniden çakılıyordu. Ama Noksul'un, Tagda şehrini kuşatması başladıktan sonra Maradon ile nehir arasındaki bütün bağlantılar kopmuştu, bu sebeple suyun fiyatları bir anda tavan yapıp hiç olmadığı kadar uçuk seviyelere geldi. Maradon sosyetesi tarafından artık sıkça rağbet görmeye başlayan bu sıradan nehir suyu birçok; kolay yoldan köşeyi dönmek isteyen insana umut olmuştu.

Bu insanların bilmediği şey ise druidler misafirperverliği sevseler de ormanı korumak konusunda çok takıntılı olmalarıydı. Yolu bilmeyenler veya hoş karşılanmayanlar için druid ormanını en az bir savaş alanı kadar tehlikeliydi. Sayısız büyü ile korunan, efsunlu ağaçlar ve orman ruhları tarafından gözlenen bu ormanın içinde yolunu bulmak neredeyse imkansızdı.

Bu durumun son kurbanı Balamir olmuştu. Öfkeyle ayakları arasında ağırlığını değiştiriyor, kollarını kavuşturmuş bir şekilde yukarı bakıp metrelerce uzunluktaki çeşit çeşit ağaçlar arasından gökyüzünü aramaya çalışıyordu. Balamir daha önce defalarca druid ormanına girmiş ve druidler arasında diğer sahirlere kıyasla şaşırtıcı şekilde hoş karşılanan bir sahirdi. Daha doğrusu Balamir'e daha fazla tahammül edebiliyorlardı, birçoğu gibi sahirler, druidler arasında da hoş karşılanmazdı. Ama Balamir daha önce hiç ormana girmekte sıkıntı yaşamamıştı, şu an ise bildiği bütün yollar değişiyor, ağaçlar ve bitkiler patikaları saklıyordu. Civarda ağaçlara işlenmiş, insanın kafasını bulandıran ve illüzyon yaratan büyü rünleri yol bulma yeteneğini yok ediyordu.
Balamir saatler süren mücadelesinde artık pes edemeyecek bir haldeydi. Zifiri karanlık çökmüş, çoktan anayolu gözden kaybetmişti. "Orman beni uyardı, üç defa ana yolu döndüğümde anlamam gerekiyordu." Diye düşündü ve kendi kendine kızdı. Sonra kendisine kızmaktan vazgeçip tekrar öfkesini ormana yönlendirmeye karar verdi. Sinirle ileri bir adım atınca, aniden yere yapıştı. Uzun süredir sabit durmasından dolayı sihirli, yaramaz bir sarmaşığın ayağını sardığını fark etmemişti. Balamir hızla ayağa doğrulup bu sefer seslice küfür etti. Biraz ilerde gözüne ilişen, ormanın standartlarına göre nispeten daha genç ve kısa olan ıhlamur ağacına doğru yöneldi. Elini ağacın gövdesine yerleştirip etrafı incelerken sesli bir şekilde konuştu.
"Sabrımla meşhur biri değilim bilesin..."
Ormandan bir cevap gelmedi.
"Kötü bir niyetle gelmedim bırakın geçeyim..."
Ormandan bir cevap gelmedi.
"Hani arkadaştık?"
Balamir ağacın gövdesinde ufak bir titreşim hissetti, sonra ufak belli belirsiz bir hışırtı duydu. Kafasını kaldırıp ağacın dallarına baktığında ona doğru dik dik bakan yaşlı bir İshak kuşuyla karşılaştı. "İshak kuşları genelde yerleşim yerlerine yakın yaşar ayrıca druidler baykuşları çok sever." Diye düşündü Balamir ve içinde tekrar bir umut ışığı parladı.
İshak kuşu bir süre Balamir'e baktı, sonra dikkatli bir şekilde tüylerini temizleyip ıhlamur yapraklarını kurcalamaya başladı.
"Bir mesaj, işaret yada şanslıysam yol gösterir. Her ihtimale karşı gözden kaçırmam lazım." Diye düşünen Balamir bir an bile kuştan gözlerini ayırmadı. Hayvan bir süre daha yaprakları tırtıkladıktan sonra dallardan aşağı tam Balamir'in suratına olacak bir şekilde pisleyip, sessizce uçarak gecenin karanlığına karıştı. Balamir dişlerini sıkarak pisliği suratından temizledi ve yoluna devam etti.

SAHİR - Balamir EfsanesiWhere stories live. Discover now