Bölüm 5-4 Dinleneceğin bir yer

247 97 10
                                    

Deo'nun gözleri tamamen kararmış, bütün vücudu uyumuştu. Bedeni ona yerde kalması için yalvarırken son gücüyle kemerinin arkasında duran ufak çantaya ulaşmayı başardı. Eline gelen simya bombasını Lofi'ye doğru fırlattı, bu atış sahirin son durduğu konuma doğru yapılan tahmini bir atıştı. Lofi'nin Arkanomansi'si şüphesiz güçlü bir büyüydü, yine de bir büyünün güçlü olması her zaman işe yarar olduğu anlamına gelmiyordu. Oluşan dumanlar Lofi'ye kesinlikle zarar vermese de her saniye yoğunlaşan sis ve artan ısının bir bölgede toplanmasının ciddi bir sıkıntısı vardı. Sıcak hava Arkanomansi ile yaratılan bölgeden çıkmasa dahi bölge içindeki sirkülasyonu devam ediyordu, daha ufak bir alanda çok daha yüksek bir ısı ve oluşan sisin yarattığı görme engeli, etrafta bulunan herkesi yakın mesafede hızlı hareket eden her şey için kör yapıyordu. Lofi bununla ilgili hiçbir zaman sıkıntı çekmemişti, bu yüzden düzeltme ihtiyacı duymamıştı. Ta ki şu ana kadar.
Lofi daha farkında bile olmadan bombalar göğsünde şiddetle patladı, metrelerce geriye uçup baygınlaşmasıyla Arkanomansi'ye olan kontrolünü tamamen kaybetti. Kulaklarının çınlaması, başının dönmesi ve göğsünde git gide artan muazzam acıyla kendinden geçmişti. Çok geçmeden daha büyük bir acı ile tekrar gözlerini açtı ve Deo'nun botlarıyla yaralı göğsüne bastırdığını gördü. Korkunç çığlıklar ve öksürükler atarak yerde kıvranmaya çalışsa da göğsüne bastırılan botlar hareket etmesine izin vermiyordu. Lofi'ye göre saatler süren ama aslında saniyeler süren acı Deo'nun ağırlığını vermesini bırakmasıyla azalmıştı.
"İyi dövüştün sahir, ama hata yaptın. Arkadaşının ölümüyle beraber duygusallaşıp işimi hemen bitirmedin. Hedefini hemen öldürmeliydin."
Lofi cevap vermedi onun yerine ağzında biriken kanı doğruca Deo'nun suratına tükürdü.
"Balamir'i niye aradığınızı söylersen gitmene izin veririm. Arkadaşını da yanında götürürsün, düzgün bir cenaze düzenlersin."
Lofi o an ölümü kabullenmişti, Safir Kale'ye olan bağını kendi içinde bir an için bile olsa sorgulamasından büyük bir pişmanlık duymuştu. Bu pişmanlık tek başına ölümünü kabullenmesine yardımcı olmuştu, zaten görevin detaylarını tam olarak bilmiyordu ve korucuya bunu inandırması imkansızdı. Şayet bilgi elinde olsaydı bile; bildiği, inandığı, arkasında durduğu idealler sadece loncaya olan sadakatiydi, ölüm bunu değiştiremeyecekti. Yüzünü çevirip etrafı izlemeye başladı, büyük söğüt ağacının altında yeşermiş portakal rengi zambakları gördü. "Güzelmiş" diye geçirdi içinden. "Ahh, karnım aç. Karnım açken ölmek istemezdim" diye düşünmeye devam etti, o sırada ağzından tek kelime çıkmıştı.
"Bitir."
Deo gülümsedi her şeye rağmen konuşmaması korucunun saygısını kazanmaya yetmişti. Tek hamlede acı çekmeyecek şekilde gırtlağını kesip sahiri huzura kavuşturdu.
"Korça hanına gitmem sonra da Balamir'i karşılamam gerekiyor." Diye düşündü Deo, sonra yerde yeten Lofi'ye baktı ölümünden sonra dahi zambakları izlemeye devam ediyordu. "İkisi de biraz bekleyebilir" diye düşündü. İki sahiri kardeşi zambakların altına defnettikten sonra huzurları ve şanlı savaşları için Soo'ya dua etti korucu. O günden sonra Deo mezarlarını hiç ziyaret etmedi, ayrıca kimseye mezarın yerini söylemedi ve iki kardeş ebediyete kadar beraber, ziyaretçileri olmadan orada uyudular.


Balamir nehrin kenarında duran ufak iskeleyi ve kulübeyi gördü. İskele iki kişinin yan yana yürüyemeyeceği kadar dardı ve tahtalar yerine nehri atılmış nispeten düz taşlardan yapılmıştı. Dikkatsiz bir adımda düşmek veya ayağını burkmak çok kolaydı. Kulübe ise küçücüktü, Balamir en fakir köylerde bile bu kadar küçüğünü görmemişti, sanki oyuncak gibiydi. Druidlerin genel tercihlerinin tersine daha modern ve Noksul köylerinde görülecek şekilde taş ve kalas karışımıydı, tek farkı çatısıydı; Noksul köylerinde ki kulübelerin çatıları genelde saman veya kiremitten yapılırken bu kulübenin çatısı taştandı.
Balamir druidlerin yanına daha öncede gitmişti ve her seferinde güney taraftan nehir yoluyla gelmişti. Bu yüzden buradaki kayıkçıyı iyi tanırdı, aksi ihtiyar bir eski balıkçıydı. Zamanında doğu denizi tarafında büyük av filolarına sahip olmuş büyük bir servet edinmişti, yaşlanıp işi çocuklarına devrettiği zaman çocuklarını çok şımartmış olduğunu fark etmişti ama çok geçti. Çocuklar gemileri satıp paralarını yemeye başlamış çok geçmeden de aileyi büyük bir borca sokmuşlardı. İhtiyar balık avcısı bu borcun ardından kalkmak için tekrar çok çalışmak zorunda kalmıştı, fakat çok geçmeden son kuruşuna kadar borcu ödediği gün trajik bir şekilde eşi vefat etmişti. Bu olay ihtiyarı çok etkilemiş, bütün eski hayatını geride bırakıp druidlerin arasında göçmüş, onların konuklarını taşıyarak çalışmaya ve yaşamaya başlamıştı. Balamir bir gün ihtiyara neden druidler diye sorduğunda şu cevabı almıştı.
"Başka yere gidersem benim salak çocuklar arkamdan gelmeye çalışır, bir daha onları görürsem kesin öldürürüm." Adam bunu söylerken kahkaha atıyordu ama Balamir çok ciddi olduğuna emindi.
"Efendi Oğuz." Diye bağırdı Balamir ama etrafta kimse yoktu.

SAHİR - Balamir EfsanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin