Bölüm 7-2 Mavi kuş

210 95 7
                                    

Maradon'da dördüncü bölgenin en dibi olarak bilinen yer, vadinin güney doğusu aynı zamanda eğlence bölgesi olarak da anılıyordu. Şehrin yönetiminden tamamen kopuk, mafyanın yönetiminde olan bir bölgeydi. Çalıntı mal satımı, uyuşturucu satışı dışında normal dükkanlar ve yemek satan yerlerde vardı. Şehrin geri kalanı gibi hiç uyumayan bu yerde asıl hayat güneş battıktan sonra başlardı. İki büyük sokak ve meydandan oluşan bu bölgenin iki girişi de Kırk iki tarafından kontrol edilir ve zaptiyenin girmesine izin verilmezdi. Her kesimden insanları ağırlayan bu bölge de genelevler ve kumarhanelerde bolca bulunmaktaydı. Birbirine geçmiş eski çadırlar ve binaların, yüzlerce insanın yarattığı bu kalabalığın en büyük ve ortak odak noktası ise büyük yer altı arenasıydı. Gönüllü dövüşçüler ve Kırk iki'nin himayesi altındaki 'hizmetli' isimli insanların dövüştüğü bu nokta; şöhret, para kazanmak isteyen ayrıca dövüşlere bahis yatırmak isteyen her gün yüzlerce insanı ağırlardı. Sürekli sidik ve ucuz parfüm kokan bu bölgede olay çıkarmanın cezası bizzat mafya tarafından verilirdi. Ve cezalar normal yönetimden çok daha sertti. Kendi çapında gevşek ama sert kanunları olan bu bölgede dilencilerden, soylulara kadar herkese hizmet verecek imkanlar mevcuttu.
Misya'da daha önce bu bölgeye uğramıştı. Yaptıkları iyi bir yağmadan sonra, tayfası ile sürekli adını duydukları bu bölgeyi ziyaret etmişler ve kendi deyimleri ile, günlerini gün etmişlerdi. Şimdi ise aynı sokağı elinde zincirlerle baştan sona doğru yürüyordu. Güneşin batmasına az bir vakit kalmıştı ve sokaklar tam tersi boşalmak yerine doluyordu. Çamur ve sidik içinde kalmış yollarda zincirler içinde bata çıka ilerliyordu. Hemen arkasında onu ittiren İkke ve iki adamı vardı. Sokağın sonundaki büyük meydana vardıklarında devasa bir malikane gördüler, büyük bir verandası ve temiz bir bahçesi ve bahçenin hemen önünde altı koruma vardı. Korumalar baştan sona silahlı ve temiz ekipmanlara sahipti, o kadar ki Misya bu şehirde çok daha pasaklı zaptiyeler ile karşılaşmıştı.
Misya bu beş katlı dar ama uzun garip malikaneye baktı. Daha önceki gelişinde buranın Kırk iki'nin ana karargahı olduğunu öğrenmişti. Gizemli mafya babası konuklarını burada ağırlar, önemli kararlarını burada verirdi. Sokağın geri kalanına kıyasla girişin tamamen yasak olduğu tek yerdi. Kapıda bekleyen korumalar İkke'yi gördükleri zaman kafalarıyla selam verip hafifçe eğildiler ve verandanın kapısını açarak onu ve tayfayı içeri buyurdular. Misya'da arkalarından sürüklenerek içeri götürüldü ve verandanın içindeki büyük elma ağacının altına fırlatıldı. Misya'nın susuzluk ve tartaklanmadan başı dönmeye, boğazı acımaya başlamıştı. Elma ağacına sırtını dayayıp, morarmış sırtını biraz olsun rahatlatmaya çalıştı. Saatler sonra ilk defa uzun ve güzel bir nefes almıştı ve ağrıları bir an için azalmıştı. Malikanenin kapısında çıkan iki metre boyundaki genç korkutucu adamı gördüğünde ise istemsizce tekrar doğruldu. Siyah ve beyaz renklerinde şık, pahalı bir yelek ile ipekten güzel bir siyah pantolon giyiyordu adam. Beline bağlı  ince bir kılıç ile üzerinde hiçbir şey yazmayan kara bir kitap vardı.
"Hoş geldin İkke. Beklediğimden erken geldin." Kırk iki neşeli bir sesle konuştu.
"Görevi askıya almak zorunda kaldım efendim. Lütfen affedin." İkke saygıyla eğilerek konuştu. Kırk iki ise elini ihtiyar kaptanın omzuna götürdü ve eğilmemesi için işaret verdi.
"Saçmalama, işin uzmanı sensin. Sen böyle uygun gördüysen yapacak bir şey yok, ama nedenini öğrenmek isterim. Lütfen otur bu arada, içecek bir şeyler ister misiniz?" Kırk iki lafını bitirip veranda içinde bulunan ufak sandalyelerden birine oturdu.
"Hayır efendim sağ olun." İkke yavaşça Kırk iki'nin karşısına oturdu ve konuşmaya devam etti.
"Dar Deniz'in doğusuna korsanlar inmiş, biz de biriyle karşılaştık. İşi riske etmeyip limana geri dönmeye karar verdiğimiz zaman orada daha çok insanın korsanlarla karşılaştığını işittik."
"Hiç kaybımız var mı?" Kırk iki ciddi bir sesle sordu.
"Size bahsettiğim miçoyu kaybettik, üç de yaralımız var ama durumları ciddi değil." Bu sözlerin üzerine Kırk iki suratını asıp dişlerinin arasından derince iç çekti.
"Kötü olmuş, iyi bir proje düşünmüştün. Neyse başka zamana artık."
"Güzel haberlerde var ama. Korsanlardan büyük bir karak almayı başardık, hiç hasarı yok. Kara'hzer usulü ve savaşmak için tasarlanmış. Ayrıca bu gördüğünüz adam var." İkke eliyle ağacın dibinde bağlı duran Misya'yı gösterdi ve konuşmaya devam etti. "Bu gördüğünüz adam korsan gemisinin kaptanıydı ve tek başına üç yaralı ve bir ölünün sebebiydi. Onu görmeniz lazımdı efendim, kafası çok çalışmıyor ama iş kılıca gelince canavara dönüşüyor."
Kırk iki yavaşça yerinden kalkıp Misya'ya doğru yürüdü, önünde dizlerine çöküp iki parmağı ile yanaklarını sıkıp suratına bakmaya başladı.
"Bu genç yaşında nasıl böyle bir geminin kaptanı olabildin?"
Misya hiç cevap vermeden doğrudan Kırk iki'nin yüzüne tükürdü. Tükürük daha adamın suratına ulaşmadan etraftaki bütün korumalar ve gemi tayfası silahlarını çekip emir gelmesini bekledi. Kırk iki elini basitçe salladığı zaman herkes silahını geri yerine koydu.
"Sende cesarette varmış, cahil cesareti ama olsun." Kırk iki doğrulup bir süre elini çenesine götürdü ve sokağı izlemeye başladı. Sonra derin bir nefes çekip sakin ve tıslayan bir sesle konuştu.
"Tamam, kararımı verdim. Seni Hizmetli yapacağım." Kırk iki ellerini çırpıp sonra ovuşturdu ve keyifle iri siyahi gence baktı. Misya ise kafası karışmış şekilde sadece adama bakıyordu. Kırk iki eliyle Misya'nın kolunu kavrayıp çekti. Misya buna karşı gelmeye çalışsa da hiçbir karşılık gösteremedi, bu ince yapılı adam sanki bir aslan gücündeydi, onu her itmeye çalıştığında duvarı itiyormuş gibi hissetti.
Kırk iki adamın gömleğinin bileğini, dirseğe kadar sıvadı. Tek parmağıyla adamın dirseğinin biraz üstüne bağırıp konuştu.
"Es, af'derhe ken sakra kafraya"
Kırk iki'nin parmağından yeşil ve siyah arası dumanlar çıkıp Misya'nın kolundan içeri girmeye başladı. Misya büyük bir acı ve yanmayla kıvranıp, bağırmaya başladı. Derisinin içinde gezen büyük bir böcek onu içten içe yiyormuş gibi hissetti. Bir süre sonra acı yavaş yavaş azalmaya başladı ve büyünün temas ettiği bölgede parlak yeşil bir rün belirdi. Rün büyük bir Ş harfinin içinden geçmiş üçgen şekilde zincirlere benziyordu.
"Alın götürün." Kırk iki soğuk bir sesle adamı bırakıp konuştu. Korumalar acıdan gözleri dolmuş Misya'yı yakalayıp zorla ayağa kaldırdılar ve sürükleyerek götürmeye başladılar. Yamuk çeneli bir gözü olmayan ihtiyar bir koruma önden gidiyor, diğer iki koruma ise Misya'yı sürüklüyordu. Misya gözden uzaklaşırken Kırk iki boynunu iki tarafa doğru gerip rahatlamış bir sesle konuştu.
"Böyle bir çocuk o gemiyi elde edemez. Kara'hzer savaşa girmeye hazırlanıyor, bu durumda savaş Dar Denize tamamen sıçramış olacak. İkke, seninle yeni iş fırsatları hakkında konuşmamız gerekiyor."
"Emredersiniz efendim." İkke gülümseyerek cevap verdi.

SAHİR - Balamir Efsanesiजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें