Bölüm 7-3 Mavi kuş

213 94 11
                                    

Bediver tekrar kendine geldiğinde yine aynı oda içinde olduğunu fark etti. Acıyan kolunu tutup küfretti. Sonra etrafına baktığında kapının eşiğinde arkası dönük olan Kasap'ı gördü.
"Beni sen mi kurtardın?" Bediver üzüntüsünü gizlemeden sordu. Bediver soruyu sorduktan sonra, Kasap'ın kapıda birkaç kişiyle konuştuğunu fark etti. Çınlayan kulakları yüzünden ne dediklerini anlayamıyordu. Başını duvara yaslayıp, çınlamanın ve dönmenin geçmesini bekledi.
"Aha uyanmış gerzek. Sana dediğimi neden dinlemiyorsun?" Kasap arkasını dönüp konuşurken elinde tutuğu kalın bez parçası ve kovayı yere bıraktı.
"Beni sen mi kurtardın?" Bediver soruyu tekrarladı.
"Evet" dedi kasap sonra yerdeki kovayı hafifçe tekmeleyerek konuşmaya devam etti. "Al su, neredeyse temiz."
Bediver vahşi bir hayvan gibi dört ayak üzerinde kovaya doğru atıldı. Elleriyle hızlıca suyu içmeye başladı, boğazının sanki yıllar sonra tekrar ıslandığını hissedince zevkle inledi ve içmeye devam etti. Baş ağrısının ve acısının azaldığını hissettikten sonra kovanın kenarına oturdu ve korkunç bir sesle konuşmaya başladı. Bu ses sanki çok sevdiği insanların ölümünü yeni izlemiş gibi çıkıyordu.
"Onlar bana güldüler... Biri bile yardım etmedi, sadece sen..." Bediver kolunu yüzüyle kapatıp, dudaklarını ısırdı.
Kasap derin bir iç çekti ve Bediver'in karşısına oturdu, ifadesiz bir sesle konuşmaya başladı.
"Normal değil mi? İnsanlar kendinden aşağı gördüklerine acımazlar, sempati duymazlar. Burada bulunanlara insan gözüyle bile bakılmıyor. Şartlar onları insanlıktan uzağa ittikçe, insanların gözünde küçülüyorlar. Asla bitmeyecek bir döngü bu."
Bediver düşünmeye başladı. Tapınakta, zengin bir hayat sürerken, herkese atının üstünden baktığını hissetti. "Ben de orada olsaydım, böyle mi düşünecektim? Bunca yıldır yapmaya çalıştıklarım, hepsi bir illüzyonmuş. İnsanlara yardım etmeye çalışırken acaba kendimi mi avutuyordum? Bir tapınak şövalyesi olarak hayatım fakirleri ve zorda kalanları kurtarmaya çalışarak geçti. Ama gerçekten onlara manalı bir yardım yaptım mı ki?" Bediver şu an neden bunları düşündüğünü anlamadı. İçten içe hissetmiş olduğu korku muydu? Fakir, aşağılanmış insanları korumaya çalışırken tek amacının kendini iyi hissetmek mi olduğunu sorguladı ve bu düşünceden korktu. Ya da şu an kendisinin de aynı durumda olduğundan mı korktu? Bu cevabı sadece kendi verebilirdi, yine de Bediver cevabı bilmiyordu.
"Teşekkürler." Bediver'in ağzından çıkan tek söz buydu. Uzun bir sessizlikten sonra gümüş saçlı şövalye tekrar konuştu.
"Peki neden bana yardım ettin. Biz düşmanız. Sen de benim gibi kendini iyi hissetmek için mi bütün bunları yaptın?"
Kasap tek kaşını kaldırıp kafasını hafifçe eğdi, ayağa kalkıp sert bir sesle konuştu.
"Prensesimiz kendini duygusal mı hissediyor? Ağlayacaksan siktir git başka odaya."
"Efendim?" Bediver kafasını kaldırıp Kasap'ın gözlerine baktı.
"Seni kurtardım çünkü; beni bu bok çukurundan çıkaracak kimse kalmadı. Denker öldü ve Profesör nerede, öldü mü hiçbir fikrim yok. Senin ise hala kaynakların var, seni buradan çıkaracak insanlar var." Kasap yavaşça şövalyeye doğru eğilip fısıldamaya başladı.
"Burada iki kişi hayatta kalmak daha kolay prenses. Dışarıda yüklü miktarda param var, sen çıkacaksan sonra beni çıkaracaksın ve ben sana yüklü miktarda ödeme yapacağım, bu süreçte seni hayatta tutacağım. Anlaştık mı?"
Kasap konuşurken, özellikle Denker ve Profesörden bahsederken derinlerde, çok derinlerde bir hüzün vardı. Bu kederi Bediver zar zor hissetmişti ve içten içe bu kiralık katile sempati duydu.
"Beraber... Arkamı kollayacaksan seni geride bırakmayacağım bilesin." Bediver gururla başını kaldırıp konuştu.
"Güzel... Ayrıca o gün, limanda, sen bana yardım etmeye çalıştın. Bunu unutmadım." Kasap tekrar ayağa kalkıp konuştu; sesinin derinlerinde, çok derinlerinde bir mutluluk vardı.
"Ant içerim ki buradan çıktığımda bu cehennem çukurunu ve Kırk iki'yi tamamen yok edeceğim. Tanrılara yemin olsun." Bediver ayağı kalkıp meydan okur bir sesle konuştu. Kasap ise tekrar büyük bir kahkaha attı, kahkahası o kadar uzun sürdü ki Bediver'in sinirlerini hoplatmaya başlamıştı.
"Hala anlamıyorsun değil mi? Burada asil bir savaşımız yok, üzgünüm ama yok. Kurtarabileceğin kimse yok. Tek amaç hayatta kalmak, sadece hayatta kalmağa odaklanacağız." Kasap cümlesi bitince kovadan bir avuç su alıp yüzünü temizledi ve seslice bir burnunu kapatıp yere doğru sümkürdü.
"İdeallerimden ve insanlığımdan sapmak yerine ölmeyi tercih ederim. Utançla yaşamaktan iyidir." Bediver'in sözlerinde büyük bir ciddiyet vardı.
"Peki, peki. Orasını göreceğiz." Kasap el sallayarak geçiştirdi, bu şövalye tavırlarına çoktan doyduğunu fark etmişti. Daha sonra Kasap ayağa kalkıp oyma odanın girişinde kimse var mı diye kontrol etti. İyice kimsenin geçmediğine emin olduktan sonra duvara yaslanıp fısıltıyla konuştu.
"Burası yaklaşık yüz yıldır mafyaya ait, sence kaç yıldır Kırk iki burayı işletiyordur?"
"Nereden bileyim ben, yirmi mi?"
"Hayır, yüz yıldır. Kırk iki, Maradon'un en büyük mafya babasına verilen bir lakap değil. O iğrenç herifin lakabı."
"Ne... Nasıl?"
"Nasıl mı adam halen otuzunda gözüküyor, işte asıl mesele bu. O adamı çocukluğumdan beri tanırım ve o günden beri bir gün yaşlanmadı. Nedenini bilmek istiyorum."
"Hani sadece hayatta kalmaya ne oldu?" Bediver şaşkınlığı arasında alaycılıkla konuştu. Hazır cevap verme sevdiği bir kötü huyuydu.
"Burada insanların kendi özgürlüğünü satın alması serbest. Ama işler göründüğü gibi değil, sistem bozuk. Özgürlük fiyatını Kırk iki belirliyor ve iyi bir eğlence kaynağı olduğuna inanırsa fiyatı sürekli yükseltip duruyor. Fiyat sistemin içinden birinin genelde hiç ödeyemeyeceği rakamlarda oluyor. Ayrıca dışarıdan her türlü malı getirten insanlar var, dördüncü bölgede bu hiç zor değil. Bu insanlar yıllardır burada ve çıkmaya niyetleri yok, buradaki hayatı seviyorlar."
"Lafı nereye getirmeye çalışıyorsun." Bediver merakla fısıldadı.
"Burada kendi garip lüks hayatını kurmuş, çeteleşmiş insanlar var. Ufak işletmeleri olan demirciler, berberler bile var. Burayı ufak bir kasaba gibi hayal et, ufak ve siki tutmuş bir kasaba. İlk zamanlar da çok gençtim, aklım almıyordu ama şimdi anlıyorum. Denker'den öğrendiğim şeyleri burada kullanabilirim. Senle ben buradan çıkacağız ama o orospu çocuğunu bitirme fikride fena değil."
"Daha önce Kırk iki'yi ilah gibi görüyordun. Bir anda ne değişti."
Kasap'ın aklından geçen bir çok şey vardı bütün bunların ilk ateşini yakan kişi Bediver olmuştu, genç şövalye Kasap'a istemeden cesaret vermeye başlamıştı. Bunun ikisi de farkında değildi.
"Demeye çalıştığım, burada illa bir kaç dedikodu bilen birileri vardır. Denker her zaman dedikoduların bir istihbarata çıkan en temel yol olduğunu söylerdi. Kırk iki'nin bir açıklığını, zaafını bulabilirsek. Çıkışımızda bu işimize yarar." Kasap cümlesini bitirirken gözlerinde büyük bir hırs vardı.
"Ya da tam tersi bizi ölüme gönderir." Bediver hızlı ve alçak bir sesle konuştu.
"Sadece gözlerini ve kulaklarını açık tut diyorum, ayrıca söylediklerimi unutma. Burasını yaşayan bir kasaba olarak düşün." Kasap tekrar koridoru gözlemleyerek konuştu.
"Peki şimdi plan ne?"
"İlk geceden dövüşe çıkmamız lazım. Dişlerimizi göstermezsek gece bize musallat olan çok olacaktır." Kasap eğilip yerdeki bez parçasını açtı, içinden paslı eski bir süvari kılıcı çıktı. Kasap eline alıp dengesini ölçmek için biraz salladı.
"Ben dövüşürüm. Sen burada suyu ve odayı kolla, buralarda hırsızlık çok olur ve bütün paramızı silahla suya harcadım. Açlığa dayanabiliriz ama susuz kalırsak dövüşemeyiz."
Bediver ayağa kalkıp bir an için duraksadı ve düşündü. "Bu adama neden güveniyorum ki? Beni yarı yolda bırakmayacağı ne malum? Hayır, sanmıyorum. Gözlerindeki kin gerçek, buraya karşı duyduğu nefret her şeyden büyük. Şimdilik ona güveneceğim." Düşüncelerinden sonra şövalye avucunu ileri doğru uzatıp konuştu.
"Ben dövüşürüm. Sen burada daha önce kalmışsın, hala tanıdığın az da olsa güvenebileceğimiz birilerini bulmaya çalış. Yeni dedikoduları kovala, etrafı tanıyalım." Bediver kendinden emin, soğuk bir sesle cevap verdi. Kasap ise dişlerini göstererek gülümsedi.
"Akıllı çocuk."

SAHİR - Balamir EfsanesiWhere stories live. Discover now