Bölüm 5-2 Dinleneceğin bir yer

279 97 17
                                    

"Bizi kendimizden başka kimse kurtaramaz. Kimse olmamalı ve olmayacak. Hepimiz kendi yolumuzu kendi yürümek zorundayız. -Buddha"

"Bitmeyen denizin dinmeyen fırtınası.
Pusulasız geminin tek yolcusu.
Yavaş yavaş solmasını izleyin.
Tıpkı ışığa çekilen bir güve gibi.
Bile bile felaketine gitmesini izleyin.
Zamanında sevdiği her şeyin ona musallatını izleyin.
Dünya griye çaldıkça tek kanadıyla çırpınışını dinleyin.

Griye çalan bulutlar hizmetçim dedi adam.
İzleyin bakalım, sevgiden doğan nefreti.
Almam için serilmiş dünyayı izleyin.
Pusulaya hiç ihtiyacım olmadı.
Denizin fırtınası hiç dinmedi.
Fırtınada benim denizde!"

Balamir derince bir nefes alıp kılıcının sargılarını çıkardı. Yaranın önceden olduğu yerin tam üstüne kesik attı, acıyla inlememek için kendini sıkıp nefesini geri bıraktı. Daha önceden karşılaştığı aileyi ve ozanı çoktan gözden kaybetmişti, artık onlar için yapabileceği bir şey kalmamıştı. Orman halen sahiri kabul etmese dahi onları kabul etmesi için kara büyü yardımıyla ormanı zorlamıştı. Sahir uzun süre sonra bir patikaya çıkmayı başardı, ağaçların seyrekleştiği yabani otların bittiği doğal bir yoldu burası. İnsan yapımının tersine hayvanların gide gele oluşturduğu bu patika şaşırtıcı şekilde genişti, etrafındaki ağaçlar birbirini izler şekilde uzamış, metrelerce yukarda bir çelenk oluşturuyorlardı. Balamir bazı ağaçların adını dahi bilmiyordu yine de güzelliğine hayran kalmıştı, zifiri karanlıkta bile göze hoş gelen yeşilin tonlarında sade bir geçitti.

Toprağın ezilmesi ve çatırdayan kurumuş çalıların sesini duydu Balamir ve kılıcının sargılarını tekrar sarmaya başlayarak yolu izlemeye koyuldu. Sesler gitgide büyüyor, gelen şeyin yerde yarattığı ufak sarsıntılar şiddetlenirken en sonunda sahirin görüşüne girmişti.
Balamir hayatında böyle garip bir şeyi bir daha göremeyeceğine emindi; devasa tavuk bacaklarının üstüne bağlı tahtadan bir kulübe. Tek kapısı ve katı olan, üstünde bacası ve iki camı olan derme çatma bu bina cam ve bacayı saymazsak gördüğü hiçbir kulübe gibi değildi. Kereste veya kütük birleşiminden değil de sanki bir kulübe şeklinde büyümüş bir ağaçtı. Hiçbir birleşme noktası yoktu, üstünde büyümüş ufak çiçekler ve çürüme yaşayan bezeler vardı. Bütün bu gariplerin assolisti tabi ki altında bulunan devasa tavuk bacaklarıydı. Kulübe sallana sallana bacakların üstünde paytak bir tavuk gibi ilerliyor, son hız Balamir'e doğru geliyordu.

Balamir gülmemek için kendini zor tuttu, ellerini havaya kaldırıp ufak bir ışık yaktı ve tavuk bacaklı kulübenin ilgisini çekmek için sallamaya başladı. Öndeki iki camdan dışarıya doğru vuran ışık bir çift gözü andırıyordu, bu nedenle Balamir camlara doğru bakma ihtiyacı hissetti.
Ev yaklaştıkça Balamir tavuk bacaklarının ne kadar büyük olduğunu fark etti, iki metreyi geçen bu bacaklar sahirin hemen önünde durup iki ayrı yana doğru yavaş yavaş açılmaya başladılar. Bacaklar dal çatırdamasına benzer sesler çıkarıp alçalırken ev git gide aşağı doğru iniyordu.

En sonunda bacaklar tamamen yana doğru açılınca kulübe yere büyük bir gürültü ve kalkan toz bulutu eşliğinde oturdu. Ufak tıkırtılar ve şangırdamaların ardından kulübenin kapısı açıldı. Açılan kapının ardından ihtiyar, kamburu çıkmış, uzun beyaz saçlara sahip bir kadın Balamir'e bakıyordu. Kadının yamuk burnunun ve çenesinin kenarında devasa iki et beni ve yüzünü süsleyen onlarca yaşlılık lekesi vardı. Ayrıca kadının yaslandığı uzun, şık siyah bir bastonu vardı, baston kadının giydiği derme çatma paçavralarına kıyasla yepyeni gibi duruyordu. Bastonun altından üstüne doğru dolanan iki tane beyaz yılan işlemesi vardı. İhtiyar kadının belli ki yürümek veya dikilmek için bastonuna ihtiyacı yoktu; bastonu hızlıca Balamir'e doğru sallayarak çatallaşmış sesiyle bağırdı.

"Ne arıyorsun gecenin bu saatinde, hergele velet seni. Evimi korkuttun."
"Özür dilerim." Dedi Balamir hiç bozuntuya vermeden, neler hissedeceğini bilmiyordu, hayatında ilk defa bir ev korkutmuştu. Şaşkın bir şekilde konuşmaya devam etti.
"Kayboldum ve yaralıyım lütfen yardım edin. Kayıkçıya ne taraftan ulaşabilirim." Her şeye rağmen Balamir'in sesi kibar ve yumuşak çıkmıştı.
Kadın uzun bir kahkaha attı ve bastonunu evin bir kenarına fırlatıp konuştu.
"Hah! Gel evlat, ben seni bırakırım. Yaraların içinde bir şeyler yapabilirim."
"Bakalım hayat bana daha neler gösterecek." Diye düşündü Balamir ve beklemeden içeri daldı.

SAHİR - Balamir EfsanesiWhere stories live. Discover now