Bölüm 2-3 Anlaşma

765 113 72
                                    

   Tagda kıtanın en gelişmiş ve en genç şehirlerinden biridir. Temiz sokaklarından, kanalizasyonlarına kadar hepsi türünün en yeni örnekleridir. Marketlerine ve limanlarına her türden ürün uğrar, esnafları kendi çapında güvenilir, kaliteli ürünler çıkarmasıyla kıta çapında güvenilirlik sağlamıştır. Üç, dört katlı, büyük taşlardan yapılmış evler çeşit çeşit birbirine uygun renklerle bezenmiş çiçekler ve boyalar ile büyüleyici bir ahenk oluşturur. Şehrin en önemli hazinesi ve gururu ise şuan işgale karşı Tagda halkını koruyan, şehrin çevresini sarmalayan kalın beyaz surlarıdır. Bu surları görmek için dünyanın dört yanından mühendisler, mimarlar ve sihirbazlar gelir, beş bina boyutundaki bu görkemli surları hayretle izlerlerdi. Bu surlar, şehri sadece düşman ordularının mancınıklarından ve bombalarından korumakla kalmaz herhangi bir büyüye karşıda tamamen dayanıklılardı. Surların içindeki hayat ise en şatafatlı haliyle bile sıradan olarak tanımlanabilirdi. 

Şehrin yeni yöneticisi Haril Hatun ve şehirdeki garnizonun baş kumandanı Lord Merles sayesinde suç oranında ciddi bir düşüş yaşanmış, halkın eğitim seviyesini yükseltmek adına medreseler ve sokaktaki başıboş çocuklar için zanaat okulları açılmıştı. Lord Merles'in altındaki muhafızlar bir kural çiğnenmediği sürece halka karşı yumuşak, ağırbaşlı ve anlayışlılardı. Bu kural özellikle ülkenin başkentinin en büyük problemi olan ve bütün Dar Denize yayılmış olan, kendilerine mafya diyen eşkıyalar ve suç örgütlerine yardım veya yataklık yapmaktı. Bu insanlarla bir alakan olmadığı sürece her suç affedilebilirdi. Bir cinayet işlesen bile kurbanın ailesine kan parasını ödeyip yakanı kurtarabilirsin; yozlaşmış, rüşvet yiyen bir memursan basitçe istifa ettirilip sürgüne gönderilirsin. Lakin bir mafya üyesine kuru ekmek vermek bile seni doğrudan işkence odasına, sonrasında zindana kısa bir süre sonra da dar ağacına gönderir. Şehirdeki bu tutum ve eski bir şövalye olan Lord Merles'in özellikle seçip eğittiği muhafız komutası sayesinde, uzun yıllardır şehrin içinde büyük bir suç işlenmiyordu. Muhafızlar özellikle dışarıdan gelen yabancılara dikkat ediyor, herhangi bir şüphe bulunması durumunda anında gözaltına alınıyor ya da sürgün ediliyordu. Bu durum dışarıdan gelen tüccarların evraklarını kusursuz hazırlamasını, misyonerlerin en iyi tavırlarını takınmasını ve yabancı ülkelerin casuslarının şehre girmeden iki hatta üç kez düşünmesini sağlıyordu. 

   Kral Erumay, Esuna ile yaptıkları konuşmanın sabahına şehirde yaşayanların şehri terk etmesi veya abluka yüzünden şehre giremeyenlerin girmesi için iki günlük ateşkes ilan ettiğini beyan eden bir yazı göndermişti. Şehrin kapıları Noksul askerlerinden iki günlüğüne tamamen arındırılmış olacaktı. Bu iki taraf içinde karlı bir anlaşmaydı. Tagda tarafı bu süreçte ilaç ve gıda takviyeleri alacak, surun yıpranmış yerlerini biraz da olsa onarabileceklerdi. Kral Erumay ise uzun süredir işgal ettiği şehirlerde uğraştığı, halka kendini "iyi ve anlayışlı" bir efendi olduğunu gösteren politikasını beslemiş olacaktı. Esuna'ya ise şehre sızması ve sözünü gerçekleştirmesi için fırsat verecekti.

   Kapılar açıldıktan sonra, Asırvadi'nin kuzeyindeki taşralar ve kervansaraylar da nam salmış. Omuzlarına gelen sarı parlak saçları, kuzeyli Asırvadi vatandaşlarına has ağır aksanı ile büyük gülümsemeler saçan ünlü kadın ozan Papatya'da şehre giriş yapanlar arasındaydı. Yanında yardımcısı ile gelen Papatya, girişlerin denetiminden sorumlu Onbaşı Lehter tarafından tanınmış büyük övgüler ve kısa bir sohbetin ardından şehre alınmış kısa bir süre sonra, şehrin meydanındaki Tagda'nın sembolü olan büyük at heykeline ulaşmıştı. Papatya saf ve alımlı bir kadındı; açık sarı, uzun etekli bir elbisesi ve kafasındaki hasır çiftçi şapkası ile daima kibar olan, sürekli gelen içten gülümsemesi, taşralı hayatını ve onun zorluklarını anlatan şiirleri ve şarkıları ile ünlü olmuştu. Bu gezgin ozanın bazı şarkıları o kadar meşhurdu ki Asırvadi sınırlarını aşıp Noksul şehirlerine hatta orduya varıp boğucu kuşatma gecelerinde savaş kampındaki sarhoş askerlerin favorileri olmuştu. Onbaşı Lehter, ordudaki en zeki adam değildi belki ama emirleri ve prosedürleri uygulamakta gayet başarılıydı. Bu sebeple güney batı kapısının denetiminden o sorumluydu. Üç saat içinde Erumay'ın casusu olduğundan şüphelendiği iki kişiyi ve şehirden kaçmaya çalışan beş asker kaçağını yakalamıştı. Giriş çıkış yapan malların beyannamesini dikkatlice inceliyor insanların girmesi için gereken izin belgelerinin dağıtımını tam olarak Lord Merles'in hazırladığı protokole göre yapıyordu. Tam da bu sebeple ozan Papatya denilen bu kadından hiç şüphelenmemişti. Nasıl şüphelensin ki ? Halihazırda nam salmış bu göz alıcı kadın bütün sorulara kusursuz cevap veriyor yanında hiçbir şüpheli eşya veya evrak taşımıyordu. 

SAHİR - Balamir EfsanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin