Bölüm 4-3 Aysız gecenin altında canavarlar

303 99 11
                                    

Kasap atın üstünden inip dikkatli ve yavaş adımlarla Anason'a doğru yaklaşırken, ihtiyar sihirbaz gözünü Terven'e doğru dikti.
"Belli ki burada bir yanlış anlaşılma var. Birileri Beyaz Şafak ve ülkenizin ardından işler çeviriyor" dedi Terven, bir yandan elini arkaya götürüp elleri ile Bediver'e hazır olması için işaret verdi. 
"Ben size ne olduğunu söyleyeyim..." Denker konuşmasına derin bir nefesle ara verip daha büyük hiddetle devam etti; "Sizin yobaz, sik kafalı kardeşliğiniz bizi arkadan vurdu. Hayır işlerini kendilerine uzun süredir örtü olarak kullandığından haberdardık zaten..."
Denker'in cümlesi bitmeden teknenin güvertesinden Haril Hatun'un çığlıkları duyulmaya başladı. Büyünün etkisi geçmiş ufak teknenin ne oldukları belirsiz, yüzleri ve elleri paçavralar ile kapatılmış, üstlerinde eskimiş günlük kıyafetler giyen altı kişilik bir tayfasının arasında elleri ve ayakları bağlı şekilde çırpınıyordu.
Kasap sesi duyduğu gibi ileriye doğru bütün gücüyle atıldı. İlk fark eden kişi Anason olmuştu iki adım kenara çekilerek teknenin iskelesinin önünü açtı ve hazır olmaları için seslendi.
İki adam kılıçlarını çekip tekneden dışarı fırladı. Birinin üzerinde paramparça olmuş siyah bir tunik, diğerinin ise üstü tamamen çıplaktı altında çuvala benzer bir pantolon ve yün bir beresi vardı.
Kasap içinde biriken öfke ve heyecana tamamen kendini bırakıp vahşi bir hayvan gibi ikilinin üzerine atıldı. Bıçaklarının ilk kurbanı yün bereli adam oldu, kaburgalarına saplanan bıçağı Kasap bütün gücüyle bükerek bütün göğüs kafesini paramparça olmasını sağladı. Çıkan ses çevredeki herkesin içini kaldırmıştı. İkinci hamle daha hızlı geldi, bıçaklarını vücudundan çıkardığı kurbanı daha yere bile düşmeden kendi etrafından dönüp diğer adamın kafasını tek hamlede kopardı. Kan o kadar yukarı sıçradı ki Anason'un suratına bir damla düştü.
Kasap tam tekrar fırlayacakken bütün vücudu aniden buz kesti; korku, dehşet bütün kaslarını felç etmişti. Bu korkunun sebebi tek bir adamın sesiydi, teknenin kamarasından dışarı çıkan tek bir adam.
"Ne gürültü yaptınız be!" Adamın sesi neşeli ve alaycı çıkmıştı. Kamaranın kapısından eğilerek çıkıp rahat adımlarla iskeleye doğru ilerliyordu. Boyu iki metreden biraz uzun ince yapılı yakışıklı bir adamdı. Temiz traşlı suratını bozan tek şey zamanında çok defa kırıldığı belli olan yamuk burnuydu. Soyluların resmi davetiyelerde giydiği siyah, beyaz altından işlemelere sahip olan pahalı bir gömlek ve yine siyah kadife bir pantolon giyiyordu, bu kıyafetlere hiç uygun olmayan askeri bir kemere takılmış bir flöre kılıcı ve üzerinde hiçbir şey yazmayan eski kara kaplı bir kitap vardı.
Bu adamın kim olduğunu hepsi biliyordu, hatta Asırvadi ve kıtadaki herkes de çok iyi tanıyordu. Yine de çok azı yüzünü tanırdı, daha da azı sadece parmakla sayılacak birkaç kişi gerçek ismini bilirdi. Kıtada herkes ona aynı lakapla seslenirdi.
"'Kırk iki' bekle!" Diye bağırdı Anason.
'Kırk iki' diye tanınan bu adam bütün Maradon yer altının en büyük ismiydi. Otuz yıl önce yüzlerce yıl Maradon'un bütün yeraltına hükmeden beş büyük mafya ailesinin bütün fertlerini bebek, kadın, çocuk ayırt etmeden bir gecede öldürüp yerlerine geçmişti. O günden beri onun haberi olmadan yeraltında iş yapmak neredeyse imkansız hale gelmiş, bütün yeraltı, yönetici ve soylu grubuna korku saçmıştı. Ayrıca hakkında yüzlerce farklı söylenti dolaşıyordu, garip ayinler düzenlediği, ruhunu şeytanlara sattığı, yasaklı büyüleri denediği ve insanlar üzerinde deneyler yaptığıyla ilgili. Bunların gerçekliğini kimse bilmiyordu önemlide değildi zaten, söylentilerin bu kadar çok ve yaygın olmasının sebebi otuzlu yaşlarında görünen bu adamın, otuz yıldır bir nebze bile yaşlanmamış olmasıydı. Bütün bunlardan bağımsız Kasap için mesele daha şahsiydi; Maradon'un meşhur yer altı arenalarının tek sahibi olan bu adam Kasap'ı küçüklükten alıp arenalarda dövüşmeye zorlamış, hayatta kalmak için korkunç yöntemlere başvurmak zorunda bırakmıştı. Denker onun özgürlüğünü satın alana kadar tek sahibi ve efendisi bu korkunç adamdı. Kasap adamın sesini duyduğu gibi korkuyla eğitilmiş bir köpek misali dona kalmıştı.
"Ha?" Kırk iki samimi bir gülümseme ile Anason'a döndü. "Bu kadar uzun süren şey ne?"
"Yakalandık." Dedi Anason sakin bir sesle.
Kırk iki etrafını bir süre inceledi gergin bir sessizlik olmuştu, sessizliği bozan yine Kırk iki oldu. Ağzı kulaklara varıncaya kadar sırıtıp neşeli bir sesle bağırdı.
"Vaay Denker n'aber... Ahh Terven'de buradaymış. Kuşatma nasıl gidiyor." Kırk iki yüksek bir kahkaha atıp devam etti. "Kim kazanıyor? Bizim çocuklarla iddiaya girmiştik de."
Anason derin bir iç çekse de böyle olacağını biliyordu. Eski dostunu çok iyi tanıyordu neticede. Karşı tarafa ise büyük bir sessizlik hakim olmuştu. Sessizliği bozan Denker oldu.
"İt herif bunu planlayan sen miydin?"
"Yok yahu, bu bok çukuruyla işim olmaz. Ama dostum benden yardım istedi bende kıramadım napayım."
Bütün vücudu titreyen Kasap bıçaklarını elinden düşürmemek için kendini zor tutuyor, gözlerini Kırk iki'den kaçırmaya çalışsa bile başaramıyordu. Adam sanki git gide daha da devleşiyordu. Kasap'ın korkuları artık mantığını tamamen ele geçirmişti. Korku onu yutan zifiri karanlık bir bataklığa dönüşmüş o hareket etmeye çalıştıkça daha derine batmasına sebebiyet veriyordu. Uyanık halde korkunç kabuslar görmeye başlamış, sonra bu kabusların aslında anıları olduğunu fark edince daha da derine batmaya başlamıştı. Yine de hareket etmek zorundaydı savaşmak zorundaydı. Savaş, savaş, savaş...
Bıçaklarından birini alıp kendi koluna hızlıca derin bir kesik attı. Akan kanın sıcaklığı ve acısı onu bir nebzede olsa kendine getirmişti. Konuşmalarının ortasında yavaş yavaş iskeleden inmiş Kırk iki'ye doğru koştu. Kasap'ın hamlesi az öncekilere göre daha yavaş olsa da etkiliydi. Doğrudan bıçağı bu gizemli adamın boynunu hedef alıyordu, yine de işler Kasap'ın istediği gibi gitmedi. Uzun yapısından beklenmeyecek bir atiklikle eğilen Kırk iki, Kasap'ı bileğinden kavrayıp dengesini bozdu, diğer eliyle burnuna sert bir yumruk geçirdi ve bir an bile beklemeden, saçlarına pençe gibi yapışıp, bileğinden tutup kolunu terse doğru çevirdi. Acı ile çığlık atan Kasap'ın dizlerinin bağı çözülüp yere kapaklandı.
"Denker, lütfen köpeğine sahip çık." Kırk iki hala aynı alaycı ve esprili tavrını koruyordu. Gülümseyerek Kasap'ın kulağına eğildi.

"Çık çık çık yapma Barlas, büyükler konuşurken araya girmemeyi öğretmedim mi ben..."

Kırk iki lafını bitirmeden Gae Bolg'un kızıl ucunun hemen dibinde parladığını fark etti. Geniş bir adımla geriye doğru kaçsa da kolunda derin bir kesik atmayı başarmıştı.
Kırk iki yırtılan gömleğine üzüntüyle bakarken Bediver hızlı bir saldırı daha gerçekleştirdi. Bediver'e göre bu içinden çıkılmaz durumu kazanmanın tek yolu buydu, içgüdülerine göre buradaki en kötü düşman bu adamdı ve diğer düşmanlıklar şuan için kenara bırakılabilirdi. Bediver her zaman rakiplerine saygı duyan biriydi, ama şuan bu karşısında duran adamı bir rakipten çok bir hastalık, lanet yada safi bir tehlike olarak görüyordu.
Arka arkaya seri mızrak darbelerinin hepsinden kaçınmayı başaran Kırk iki hala aynı gülümsemesi ile rakibini izliyordu. Kasap acısını görmezden gelmeyi başarıp yerden bıçaklarını kaptı, onun düşünceleri Bediver ile eşleşmişti. Kenardan koşup tekrar bir hamle yapmaya çalışsa da çenesine çıkan sert bir yumruk dengesini bozdu ve Bediver'e çarpıp ikisinin de sendelemesine sebep oldu.
Terven ikiliye yardım etmek istedi, odaklanıp iki avcunun ters bir şekilde birbirine birleştirdi, avucundan çıkan yeşil kıvılcımlar büyümeye başlarken iki avcu istemsiz bir şekilde birbirinden ayrıldı. Uzakta onu gözleyen Anason'u gördü işaret parmağıyla havaya doğru bir rün çiziyordu. Terven tekrar el işaretleri ve büyülü sözler söylemeye kalktı. Anason tekrar rünü tekrarlayıp işaretleri bozdu, diğer elinden hızlıca çıkan parlak beyaz bir top Terven'e doğru fırladı, Terven son anda avuçlarını birleştirip büyülü bir siper oluşturmayı başarmıştı. Şeffaf sabun gibi görünen bu sipere çarpan top tiz bir sesle patladı, Terven'i sendeletip burnundan ve kulaklarından kan gelmesine sebep oldu. Terven daha kendini toparlayamadan Anason asasını havaya kaldırıp sakince büyülü sözler söyledi. Nehir şeridinde bulunan kaldırıp taşları havaya kalkıp Terven'in üstüne doğru fırladı.
Terven'in geçen sefer yaptığı büyülü siper, büyüleri soğurmak içindi fiziksel nesneler ise içinden sorunsuzca geçebiliyordu. İki büyücünün arasındaki fark burada çok bariz bir şekilde belli oluyordu: Anason daha büyüyü fırlattığı gibi Terven'in el işaretlerinden nasıl bir siper yapacağını anlamıştı, son anda büyüsünü daha büyük bir alana etki edecek şekilde modifiye etmiş ve hemen arkasından fiziksel bir saldırı yapacak ikinci bir büyü başlatmıştı. Büyücülük ile büyü savaşı birbirinden çok farklı şeylerdir. Rakibinin mühürlerini okumalığı, sürekli heyecanını ve nefesini korumazsan büyülerin özensiz ve yarım yamalak oluşmaya başlar. Anason, Terven'e kıyasla kat kat büyük bir büyü bilgisi ve savaş tecrübesine sahipti.
Kaldırım taşlarından son anda kendini kenara atarak kaçmayı başaran Terven ellerini havaya kaldırıp öfkeyle bağırdı, yaptığın büyü sırasında ne kadar az ve büyüye uyumsuz el işaretleri kullanırsan o kadar vücudunun ödeyeceği bedelin ağır olduğunun farkındaydı. Yine de bu şuan göze alması gereken bir riskti. Basit, hızlı ve savsak el işaretleri yapmayı başarmış, Anason'un arkasında bulunan nehir bir anda şahlanıp, dalgalandı. Büyük bir dalga arkadan Anason'un ezip geçmeye hazırken ihtiyar sihirbaz sol elinin işaret ve baş parmağını havaya dikti. El mühürleri hızlı ama aynı zamanda sakindi, bir an bile gereksiz bir hareket veya heyecan göstergesi bulunmuyordu. Anason'un elinden hafif titrek beyaz bir ışık çıktı, arkasından gelen dalga bir anda yatışıp ihtiyar sihirbazın etrafında bir kemer gibi dönmeye başladı. Su yavaşlıyor, yavaşladıkça kristalleşip buz sarkıtlarına dönüşüyordu. Sarkıtlar hızla Terven'in üstüne doğru fırlamış, büyüsü şekil değiştirip ona karşı kullanılmıştı. Öfke ve çaresizlik hisseden Terven tekrar hiddetle haykırdı. Avuçlarından çıkan büyük bir ateş dalgası sarkıtları yutup Anason'a doğru hücum etti. Bu Terven'in yaptığı en büyük hataydı, Anason bütün büyü camiasında ateş büyülerine olan ustalığı ile bilinirdi.
Anason yüzük ve baş parmağını birleştirip ateş dalgasına doğru büyülü sözler fısıldadı. Ateş sanki yutulmuş gibi Anason'un avuçlarının içinde dolmaya başladı, ihtiyar sihirbaz sakince elini arkadaki nehire doğru uzatıp ateşi suya doğru yönlendirdi. Köpüren ve dumanlar çıkaran su hızlıca sakinleşmiş, ateşler kaybolmuştu.
Terven çaresizce dizlerinin üstüne çöktü.
"Bana acıdı... Beni hemen şimdi öldürebilirdi... Başından beri hiç şansım yokmuş." Bu pes edişin altından istemsiz kafasını Bediver'e doğru çevirdi. Kasap ve genç şövalye ağır yaralar almışlardı, Kırk iki ise terlememişti bile. Bediver son gücüyle mızrağı Kırk iki'nin göğsüne doğru salladı. Kırk iki mızrağı yakalayıp çekip Bediver'den koparmayı başardı.
"Bu emaneti hatırlıyorum. 'Gae Bolg' sahibini kendi seçen, her şeyi delebilen mızrak."
Bediver nefes nefese kendini iki adım geriye attı hakim olamadığı bir korkuyla rakibini izlemeye başladı. Kırk iki mızrağı tuttuğunda parlak kızıl rünler titremeye başladı yerini siyah uğursuz damara benzeyen garip oluklar oluşmaya başlamıştı. Kırk iki diziyle ikiye kırıp teknenin içine doğru fırlattı, Mızrak kırıldığı an Bediver keskin bir acı hissetmişti.
Kırk iki ağır adımlarla Bediver'e doğru yürüdü ve hiç kimsenin anlamadığı garip bir lisanda bir şeyler fısıldamaya başladı.
'Ket is bözğf fin en asta cklo...'

Sözler Bediver'i uyuşturup gözlerini kapatmaya zorladı ve oracıkta bayılıp düştü. Sonra yerde kanlar içinde yatan Kasap'a dönüp ağır adımlarla yürümeye başladı. Yandan şokla izleyen Denker kaçmak için telaşla ata geri tırmanmaya çalışıyordu. Denker'in içinden kaçmak hiç gelmiyordu. Bütün kalbi ona kalıp Kasap'ı kurtarması için yalvarıyordu ama bunu yapamayacağının farkındaydı. Geri dönüp destek almak en mantıklı eylemdi, yine de başaramadı. Ata bindiği anda garip lisandaki sözler Kırk iki'nin dudaklarından tekrar duyulmaya başladı.
'Füdf de feld dlike'

At bir anda huzursuzlanıp Denker'i üzerinden fırlatıp koşarak kaçmaya başladı, Denker acı içinde yerde kıvranırken Kırk iki'nin hiç acelesi yoktu. Yerde yatan Kasap'ı saçlarından kaldırıp
"izle" dedi.
Neşeli ve dansa benzer adımlarla Denker'e doğru yaklaşıp flöresini kınından çıkardı. Korkunç bir soğukkanlılıkla tek hamlede kılıcı gırtlağına saplayıp yavaş yavaş Denker'in kendi kanında boğulmasını gülümseyerek izlemeye başladı.
Kasap'ın kükremesi ve çığlıkları, salya ve kan püskürterek avazı çıktığı kadar ettiği lanetler ve küfürler bütün şehirden duyuldu, en sonunda kan kaybından bayılana kadar küfür ve lanet saçmaya devam etmişti.

"Bunları yanımda götürüyorum. Kendime bir hediye olarak düşün." Kırk iki yerde yatan Kasap ve Bediver'i göstererek konuştu.
"Olmaz. Gümüş saçlı olan bir komutan, diğeri de kan kaybından ölmek üzere zaten."
"Barlas düşündüğünden sağlamdır, onu ben eğittim. Gümüş saçlıya gelince Gae'bolg tarafından seçilmek her baba yiğidin harcı değildir, her gün göremeyeceğimiz biri."
"Başına bela alacaksın." Dedi Anason sakince
"Yapma, biraz heyecandan zarar gelmez." Dedi Kırk iki sırıtarak ve Terven'i göstererek devam etti. "Asıl şunu ne yapacağız? Neden öldürmedin?"
"Bırak geri dönsün ilerde işimize yarayacak."
Terven şok olmuş şekilde Denker'in cansız cesedine ve Anason'a bakıyordu. Uzun bir süre hareketsizce onları izledi, Bediver ile Kasap'ı gemiye yüklemelerini ve yelken açıp gitmelerini izledi, boş kalmış nehri izledi. Bir grup Noksul askeri onu buluncaya kadarda yerinden hiç hareket etmedi.

Aysız gecenin altında yıldızlar daha güçlü parlıyordu, dalgalar sert ve kuvvetliydi. Sert esen rüzgarlar dondurucu değildi ama insanda ısınma ihtiyacı hissettiriyordu.
"Ne kadara varırız?" Anason soruyu sorduktan sonra mataranın içindeki şaraptan uzun bir yudum aldı. Bir yandan tekrar büyü ile uyuttuğu Haril Hatun, Bediver ve Kasap'ı izliyordu.
"Adamlarımdan ikisini öldürdüler, bu külüstür ile anca iki güne varırız." Kırk iki bir an duraksayıp konuşmaya devam etti.
"Neden o oğlanı saldık?"
"Beyaz şafağın içinde bir şeyler dönüyor, Terven alık ve saf olsa da kalbi adaletten yana. Pozisyonunu koruması ileride işimize yarar." Anason pruvanın yanındaki tabureye oturup ağrıyan dizlerini ovup kısık ve rahat bir sesle konuşmaya devam etti.
"Beşinci öldü haberin var mıydı?"
"Evet" dedi Kırk iki ifadesiz bir ses tonuyla kara çarşaf serilmiş denizi izlerken.
"Noksul ile Asırvadi savaşa girdi. Yeni Baş Sahir bela olacakmış gibi duruyor. Emekliliğimin daha az heyecanlı geçmesini arzu ederdim."
"Seni gençliğinden beri tanıyorum, yalan söylüyorsun bu koşuşturma hoşuna gittiği çok belli."
İkili sessiz bir kahkaha atıp bir süre sessizce, kara denizde parlayan yıldızların yansımalarını izlediler.
"Maradon'a vardığımızda senden ayrılacağım. Planım işlemeye başladı, güney yakasında sihirbaz konseyi ile görüşeceğim. Senden son bir isteğim olacak."
"Ne istersen eski dostum."
"Şehirde bir çocuk var. Gümüş yılan işlemeli bir yüzük takan Sahir. Onu bulmanı istiyorum."
"Elimden geleni yaparım."
Anason bu isteği isterken tereddüt etmişti. Bu istek Kurta ile Kırk iki'nin yollarının karşılaşmasına sebep verebilirdi. Kırk iki, genç çırağı ile karşılaştırmak istediği son kişiydi. Anason bu adama derinden bir güven duysa da, dikkatli olmak zorundaydı. Neler planladığını ve neler sakladığını kimse bilemezdi bunun en çok ihtiyar sihirbaz farkındaydı, neticede gerçekte ne olduğunu bilen bir avuç insandan biriydi. 


SAHİR - Balamir EfsanesiWhere stories live. Discover now