ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM / Üzgün Gözükmüyor

433 3 0
                                    

  Sabah uyanır uyanmaz aldığı üzücü mesajlarla sarsıldı. En yakın arkadaşlarından biri yazmıştı:

- "Kanka annem hastanede şu an. Kötü bir şey olmayacak değil mi?"

  Arkadaşına destek mesajı attıktan hemen sonra derse girdi. Kendini beden eğitimi dersinde buldu. Hocanın saçma sapan hareketlerini izlemedi bile. Herkes kamerasını kapamış vaziyette dersi takip ediyormuş gibi yapıyordu. Bir an bir arkadaşı mikrofonu açıp nefes nefese kalmış gibi yapıp kapadı. İstemsizce gülümsedi. Hoca da görevini yapıyordu. Haftaya böyle başlamak gününe renk katıyordu. Derslerin bilgisayar üzerinden işlendiği online dönemlerin başlamasından bu yana bir yıl geride kalmıştı. Alışıyordu ama psikolojik olarak daha da berbat hissedeceği günlere az kalmıştı.
   Haberi alan ilk kişilerden biriydi. Maalesef acı haber gelmişti. Arkadaşı annesini kaybetmişti. Sabaha karşı nükseden bir kalp krizi... Çok sevdiği bir insanı kaybetmenin verdiği üzüntüyle kendini yatağa bıraktı. Gözleri doldu. Yıllar boyunca güleç yapısıyla sevip saydığı değerli bir insanı kaybetmek acı verici olsa da şimdi arkadaşına yazmalıydı. Yanında olmalıydı. Sonuçta bugüne kadar birbirlerini zor günlerde yalnız bırakmamışlardı. Bu haberi henüz kimseyle paylaşmamaya karar verdi. Lakin kötü haberler tez yayılır. Ağzında bakla ıslanmayan eski bir kız arkadaşı, annesinden aldığı bilgiyi hemen yaymıştı. Bu hareketi çirkin buldu. Sonuçta, arkadaşı haberin istemediği insanlara gitmesinden rahatsız olabilirdi. Herkesin aklında tek bir düşünce vardı: Yanlarında olup başsağlığı dilemek.
    İki gün sonra bu düşünceyi gerçekleştirmek üzere anlaştılar. Birkaç dakika sonra gelen mesaj karşısında afalladı:

-"Sina, haberler doğru mu?"

-"Maalesef."

Kızdan böyle bir mesaj beklemiyordu.

-"Başsağlığı dilemek için gelmek isterim. Birlikte geçeriz istersen."

- "Seve seve."

  Arkadaşının evine yürümeye başladılar. Bu yürüyüşün birlikte yapacakları tek yürüyüş olarak sonsuza dek kalacağından habersiz yürüdüler. Kızı arkadaşı aradı. Dakikalarca konuştular. Kızla sohbet dahi edemeden yürüyüşleri sona erdi. Kararlaştırılan buluşma yerine vardıklarında henüz birkaç kişi gelmişti. Annesini kaybeden arkadaşını sevmeyen birkaç kişi görünce sinirlendi. Ne yüzle buraya gelmişlerdi! Yoksaydıkları arkadaşının acı gününde...

 Yirmi kadar sınıf arkadaşı, kapıya vardıklarında başsağlığı dilemek için sıraya girdiler. Birkaç saat birlikte vakit geçirdiler. Kafasını dağıtmak için ellerinden geleni yaptılar. Bir an, hoşlandığı kızla bakıştı. Yan yana geldiler. Kızın kurduğu cümle karşısında şaşırdı:

- "Baksana, mutlu gibi. Daha üzgün olacağını düşünmüştüm." 

Bir şey diyemedi. Arkadaşının üzüntüsü gizlemeye çalışma gayretini izlerken kız ona dönüşte ona eşlik edip etmeyeceğini sordu:

- "Hayır, sen dönebilirsin. Yolu da biliyorsun, kapı orada. Vazifeni yaptın."

Sinirlenmişti, kız resmen gözüne çirkin gözükmeye başlamıştı. Normalde onunla dönmek için can atıyordu. Yanılmıştı, belki bu kız da doğru kişi değildi. Kararsızdı. Arkadaşının yanından en son o ayrıldı. Herkes ayrılırken arkadaşının maskesi de düşmüş gibiydi:

- "Şuraya oturalım kanka, yoruldum."

- "Tabii."

- "Bir anda oldu, annem artık yok. İnanamıyorum. Dün gece ağrısı olduğunu söylemişti. Sabah kardeşim fark etti."

- "Allah rahmet eylesin, iyi insandı."

- "Öyleydi."

  Bir süre konuşmadan oturdular. Gözleri doldu. Hava karardığında ayrıldılar. Eve dönerken arkadaşının sevmediği tiplerin orada bulunması gözünün önüne gelince kötü hissetti. Bunu yapmak zorunda değildi. Arkadaşının zor gününde kendini daha da kötü hissetmesini istemezdi. 

    Düşüncelerle eve geldi. Telefonunu açtı, sosyal medyaya göz gezdirdi. Kalan ödevini yapıp google  classroom üzerinden teslim etti. Onuncu sınıfın böyle geçmesi onu bir hayli üzse de her şeyin hayırlısını diledi. Kendini lise öğrencisi gibi hissedemeden lisenin bitmesini istemiyordu. Lisenin tadını iki yıl yaşayacaktı. O kelimeler kulaklarında bir kez daha yankılandı:

- "Baksana, mutlu gibi. Daha üzgün olacağını düşünmüştüm." 

   Üzgün gibi gözükmüyor... Kendisi de kızın ilgisini çekmeyi başaramadığı için üzgündü fakat üzgün gibi gözükmemeye çalışıyordu. O gün kızı bir kenara bıraktı. Zavallının tekiydi. Sınıfın fırfır çocuklarından birinden hoşlandığını düşünüyordu. Kızı gerçekten bir süre unuttu. Her şeyi, yaşadığı her duyguyu bir kenara bıraktı. O hafta, birkaç kez daha arkadaşına gitti.  Bir gün yine arkadaşıyla konuşuyordu:

- "Her şey geçecek, hayat elbet bir gün karşımıza bize değer veren insanlar çıkaracak."

- "Aynen kanka."

   Her şey geçecek... Avuntular işe yaramadı. Kalbi yanmaya başlamıştı bile... Yanacaktı, yangınlar çıkaracaktı. Kül olacaktı belki de zamanla...

Kalbimde bir yerde bir orman yanıyor
Bıraktığın şarkılar sahipsiz susuyor
Şiirler hep dargın, dualar şifasız
Ömrüme mıhlanmış bir cümle

Kül olur kalbindeki zamanla
Yana yana, yana yana
Yana yana, yana yana

Yana yana, yana yana...  

Yanıyor KalbimWhere stories live. Discover now