ALTINCI BÖLÜM / İyi Bir Lise

497 4 0
                                    

  İyi bir lise... Ailesinden bu üç kelimeyi günde belki de bin defa duymaktan çok sıkılmıştı. Doğru ve etkili bir çalışma azmi, planı ve isteği henüz gelişmemişti. On üç yaşındaki çocukları yarıştıran bu lanet olası eğitim sistemi onu gerçekten perişan etmişti. Sınıfındaki birkaç yıllık arkadaşları bile birbirlerini rakip bellemiş vaziyette, soru çözmeye çalışıyorlardı. Herkesin kafası ayrı yerdeydi. Kimisinin iddialı hedefleri vardı. Kimisi ise ortalama bir liseye şimdiden razıydı. Birçoğu 5.sınıftan itibaren özel ders ve dershane programı ile büyümüş, yarış atı muamelesi görmüştü. Kimisi de hırstan uzak zengin ailelerde büyüyüp bugünlerde rahat davranıyordu. Kendisi her ne kadar bu sene dershaneye gitmeye başlasa bile kendisini tam olarak dershaneye veremiyor, oradaki çalışmalarının karşılığını henüz alamıyordu. Sözel derslerdeki ve genel kültür alanındaki başarısı ile adından söz ettiren, hafızasına bilgileri kazıma becerisi yüksek olan bir öğrenciydi. İyi bir lise kazanmak istiyordu ancak bu durumu bir ölüm kalım meselesi olarak görmüyordu. Ödevlerini yaptıktan sonra ders çalışmaya çok daha fazla zaman ayıran biri olamamıştı o günlerde.  Ortaokul günlerinin sonlarına gelinirken öğretmenler tarafından her ders saatinde -o saat hangi ders varsa- başarılarına bakılarak sınıflara ayrılıyorlardı. Kendisi sözel derslerde başarılı sınıfta kalırken sayısal derslerde başarısız sınıfa düşüyordu. Fen ve matematiği gerçekten zayıf bir ingilizce ile öğrendikleri için zorlanmasını hayli doğal karşılıyordu. Öğretmenler matematiği bir anda Türkçe bir hale dönüştürürken beyni bu ani geçiş karşısında birkaç ay hata vermişti. Derslerde hem soru çözüyor, hem de kafa arkadaşlarının yanına geçerek eğleniyordu. O günlerde Duru ile arkadaşlığı çok ilerlemişti. Aynı sınıfa düştükleri zaman mümkün mertebe yan yana oturuyor, bir süre alay konusu oluyor ama bu duruma aldırış etmeden soru çözmeye devam ediyorlardı. Günler böyle geçip gitti.
  Sınav günü geldiğinde kendini hiç hazır hissetmiyordu, TEOG'a yetişmeyi çok istese de yapacak bir şey yoktu. Binadan içeri yüzlerce öğrenci ile birlikte girdi. Sınıfını buldu ve sıraya oturdu. Gergindi, ne yapacağını bilmiyordu. Tek şansı vardı. Bugün hayatını değiştiren gün olacaktı. Tek bir soru bile gideceği okulu, edineceği arkadaşları etkileyecek, yolunu belirleyecekti. Sınavın sözel bölümü  önüne geldi. Çok iyi bilmesine rağmen heyecanını bir türlü üzerinden atamıyordu. Havanın sıcaklığı onu daha da rahatsız etmiş olacak ki suyundan bir yudum aldı. Elleri biraz titriyor, ayakları basit harmonik hareket yaparak masanın altını tarıyordu. Vakit geldi, kitapçığı açtı ve hemen basit olduğunu düşündüğü İngilizce soruları ile başladı. Heyecandan tüm soruları ilk başta yanlış anlamasına rağmen pek zorlanmadı, yanlış beklemeyerek sosyale geçti, ardından din ve en son Türkçe. Türkçe ve dinde birer soruda takıldı. Oldukça dersten bağımsız gözüken sorular karşısında bir hayli zorlansa da yakın olduğu şıkkı işaretledi. 3 yanlışın bir doğruyu götürdüğünü bile bile dört şık arasında gidip geldi. İçinden boş bırakmanın sayısal bölümde daha mantıklı olacağını geçirdi.
  Sözel bölüm bittiğinde öğrenciler sayısal bölüm öncesinde dışarı alındı. Çıkan öğrencilerinden yedi tanesi arkadaşı çıktı. Çocuk aklıyla sınavı tartıştı. Din sorusunu sordu. Herkesin kendinden emin tavırları karşısında çılgına döndü. Arkadaşlarının o çocuksu kibirlerini sayısal bölümü cevaplamak üzere okula geri dönerken üzerinden hâlâ atamamıştı. Kitapçık önüne geldiğinde ayrı bir strese kapıldı. Fen bilimleri soru bir. Otobüs saydıkları fen bilimleri derslerini anımsadı. Aklından soruların hepsini doğru cevaplaması  gerektiğini geçirdi. İyi bir lise için. Kendisinden çok çevresindekilerin isteklerini yerine getirmekle yükümlü bir robot gibi gözüktüğünü düşündü. Soruları bir bir okudu, işaretledi. Matematik sorularının sonunda gerilimi had safhadaydı ve artık durumu yönetemez hale gelmeye başlamıştı. Matematik sorularının yarısı boştu ve kısa bir süre kalmıştı. Yapabildiklerini işaretlediğinde sınavın bitmesine saniyeler kalmıştı. Kalemi bıraktı, ağlamaklı oldu. Kendi hayatının yazarı olduğu o önemli günde arkasında daha iyi yönetebileceği bir sayısal bölüm ve türlü pişmanlıklar bıraktı. Sınav binasını terk ettiğinde bu duygu yerini yoğun bir hüzne bırakmıştı. Araba sessizlik içinde oradan uzaklaşırken gözyaşlarını tutamadı. Her ne kadar sınavı matematik dışında iyi geçse de matematiği yapma zorunluluğu hissediyordu. Çevre baskısı onu bir hayli yıpratmıştı. Hayatının en kötü anlarından birini yaşıyordu. Gelecek belirsizliği vücudunun her hücresine işledi. Daha fazla çalışabilirdi, bunu herkes biliyordu lakin her şeyden öte o henüz on üç yaşında bir çocuktu. Hayatı yeni yeni öğrenen, saf bir çocuk... O gün bazı arkadaşlarından güzel, bazı arkadaşlarından kötü haberler aldı. Sistem herkesin bencil davranmasını gerektiren bir sistem olduğundan çevresindeki herkes başarılı olan tanıdıklarını tebrik dahi etmez olmuştu. Tüm bu karmaşanın içinde tek bir dileği vardı. İçinden ne rüyalar gibi bir lise dilemek geçti, ne iyi bir yüzdelik dilim, ne de onlarca arkadaş. Ortaokulun son döneminde artık içten içe ilgisini çekmeye başlayan o kızla aynı liseye düşmeyi diledi. O masum dileğin belki de hayatı boyunca gerçekleşecek tek önemli dileği olacağından habersiz gökyüzüne baktı. Umutsuz ve çaresizce...

Yanıyor KalbimDonde viven las historias. Descúbrelo ahora