DÖRDÜNCÜ BÖLÜM / Otobüs Oyunu

517 4 0
                                    

- "Bence ilk 8A geçecek."
- "Bir süredir 13 geçmedi, 13 yaz bana."

   Alelade bir perşembe günüydü. Öğleden sonraki blok fen bilimleri saatinde arkadaşları ile yeni oyununu oynuyorlardı. Ataşehir'in güzide otobüslerinden 8A ve 13'ün hangi sırada geçeceğini bilmeye dayanan bu basit oyun, öğrencilerin yaklaşan lise sınavını bir an olsun unutmalarını, keyifli vakit geçirmelerini sağlıyordu. Sıradaki beş otobüsü tutturan kahin unvanını alıyordu. Uzun sürelik bir aranın ardından sokağın başından o ikonik otobüs sesi işitildi ve gruptaki tüm gözler sokağa çevrildi.

- "Vallahi 13!"

Konuşan Duru'ydu. Evinin yakınından geçen 13 hattına ayrı bir sempati duyduğu her halinden belliydi. 13 bugün de yüzünü güldürmüştü.

- "13 diyenleri yuvarlak içine alıyorum. 3 kişi 8A demiş, Duru ve Alp bilmiş."

  8A diyenlerden bir gürültü yükseldi. Bu gürültü Merve hocayı rahatsız olacak ki Merve hoca gruba döndü. O dönüş esnasında herkes tahtaya dikkat kesildi ve oyun kağıdı saklandı. Çok geçmeden hoca kağıdı buldu ve bulmasıyla kâğıdı yırtarak çöpe atması bir oldu. Her zamanki sitemine başlayacağından herkes adı gibi emindi.

- "Sınava altı ay kaldı çocuklar, oyun oynamanın sırası mı şimdi?"

- "Bırak oynasınlar hoca, çocukluklarını yaşayamamışlar belli ki!"

  Konuşan en arka sırada oturan, sınıfın havalı çocuğu Barkın'dı. Onunla beş yaşında iken arkadaş olduğu silik anıları gözünün önünden geçer gibi oldu. Artık onun bu çirkin değişimine pek de aldırmak istemiyordu, bu lafı iplemedi. Yüzünü arkaya bile çevirmedi. Ortaokuldaki en yakın arkadaşı Uraz, çekingen olmasına rağmen Barkın'a cevabı yapıştırdı:

- "En azından senin gibi hâlâ ellerinde  stres çarkları ile dolaşıp, yeni telefon ve saatler alıp insanlara hava atmıyorlar."

  İçinden helal olsun kanka diye geçirirken gözleri Barkın'ın küçümseyici bakışlarına takıldı. Merve hoca da Barkın'a dokundurmayı yaptıktan sonra sesi biraz olsun kesilmiş gibiydi. Yirmi dakika kadar tüm sınıf dersi takip etti. Önemli konuya gelinmişti. Gruptaki öğrenciler içlerinden oyunu zaten dersin önemsiz anlarında oynuyoruz, nedir bu hocanın tripleri diye mırıldanırken o bu durumu gayet doğal karşıladı ve bir daha fen bilimleri dersinde oyun konusunu açmama kararı aldı.
  Teneffüs zili çalar çalmaz her zaman olduğu gibi sınıfta bir uğultu çıktı. Merve hoca, bu durumu önceden ön görmüştü, hazırlıklıydı. Uslu çocuk modelindeki öğrencilerin teneffüse çıkmalarına müsaade etti. Bu sefer uslu ve sessiz olmasına rağmen Uraz da sınıfta kaldı. Onun adına üzülse de bu sefer çabuk affedildiler ve kısa süre içinde sınıfta bir tek Merve hoca kaldı. Onu yanına çağırıp oyun konusunun bir daha açılmamasını rica etti ve konu orada kapandı. Arkadaşlarının ilerleyen derslerdeki ricalarına rağmen oyunun bahsini açmadı, dersi takip etmemeye pek fazla yanaşmadı. Gerginlik çıkması doğduğundan beri hoşuna gitmeyen şeylerden biri olup gitmişti.
  Otobüs oyununun rafa kalktığı günden birkaç gün sonra, o dönemlerde çok az da olsa elektrik almaya başladığı o güzeller güzeli kız, o sene belki de ilk defa yanına geldi. Geçen yılların onu daha da güzelleştirdiğini düşünmeden edemedi.

- "Otobüs oyunu oynuyordunuz, birkaç gündür göremedim oynadığınızı."

- "Merve hoca hafif tatsızlık çıkarınca bıraktık."

- "Aksi kadın biraz, görevi bu ama o da haklı."

- "Aynen, katılıyorum."

- "Teneffüslerde oynamaya ne dersin peki?"

- "Kimsenin teneffüsünü otobüs bekleyerek geçireceğini sanmıyorum."

- "Hele bir deneyelim kısa teneffüslerde."

- "Peki, sen nasıl istersen, seni kırmak istemem."

  O günün son teneffüsünde önceki oyunlardaki oyuncu sayısının iki katı kadar kişi otobüs oyunu için yanına toplandı. Sınıf o kadar kalabalıktı ki nefes alacak hava bulmak bile imkansız denecek kadar zordu. En sonunda tüm camlar açıldı, tahminleri alırken her ne kadar zorlansa da keyfi yerindeydi. İlk otobüs geldiğinde sınıfta bir gürültü koptu. Bu pek ender geçen 21Y hattıydı. Sınıfta Barkın dahil kimse kendini gülmekten alıkoyamadı. Kimse 21Y beklemiyordu, ya 8A yazdırmışlardı ya da 13. Bir dakika, gerçekten kimse bilememiş miydi?
  Son kez kâğıdı kontrol ederken yanıldığını fark etti, bir kişi bilmişti. Bilen kişi elektrik almaya başladığını hissettiği ve bu oyunun devam etmesini sağlayan kızdan başkası değildi. Kızın bilen tek kişi olduğunu duyurduğunda tüm gözler kıza çevrildi. Herkes nasıl bildin der gibi bakarken kız açıklama yapma gereği hissetmeden güldü. Masum bir gülüştü, hile yaptığını düşünenler vardı ama o, kıza yürekten inanıyordu.
   Okul çıkışında kızı arkadaşlarının yanına gitmeden hemen önce fark etti ve hemen seslendi. Yan yana geldiklerinde merakını daha fazla gizleyemeden sordu:

- "21Y nadir gelir, nereden bildin?"

- "Geçen hafta siz oynarken seni izliyordum. 21Y'nin nadir geçtiğini söylediğinde tam da o an geçeceğini hissettim. Bazen mucizelere inanmak gerekir."

- " Gerçekten çok şaşırttın herkesi, tekrar tebrik ederim."

- "Teşekkürler."

- "Sana bir teşekkür borçluyum sanırım. Sen olmasan bu oyun devam edemezdi ve bugün bu kadar eğlenemezdik."

   Kız tekrar teşekkür ettikten sonra vedalaştılar. Kızın arkasından bakakaldı. Eve yürürken kulağında bazen mucizelere inanmak gerekir sözleri yankılanıyordu. Eve ulaştı, elini yüzünü yıkadı. Üstünü değiştirip kendini yatağa attı. Okuldan her gelişinde kısa süre gözlerini dinlendirirdi. Gelecek yıllarda o kızın kendi mucizesi olacağından habersiz gözlerini kapadı.

Yanıyor KalbimWhere stories live. Discover now