Harçlığımı aldığı bir geceydi, hatırlıyordum. Hakaret ederek, saçlarımı çekerek kendi çalıştığım parayı benden en tabii hakkıymış gibi aldığını hatırlıyordum.

Bazı şeylerin üzerinden sadece zaman geçerdi. Geçen sadece zamn olurdu. Çektiğiniz acıyı hep hatırlardınız.

"O gece yanıma gelseydin Yusuf, kendi evimin kapısında bile saklanacak yerim kalmazdı artık." Ellerimi tutuşu sıklaştı. Sesim titriyordu, bunu fark ettiği an kaşlarının düştüğünü gördüm.

"O gece yanına gelseydim Mihri, sorsaydım sana neler olduğunu, ne olurdu? Ne yaşardık biz o gece seninle?"

Bir kaç saniyelik zihnimde bunun görüntüsü belirdi. O görüntüler sonrasında dudaklarımda histerik bir gülümseme oluşturdu. Gözlerimi ellerimizden yüzüne kaldırdığımda cevabını merakla beklediği sorusuna yanıt vermek için araladım dudaklarımı.

"Daha on dokuz yaşında, iki sene önce annesini kaybetmiş bir kız görürdün karşında. Ve o kıza neden diye soramazdın Yusuf. Kendi kapısının önünde onu ağlatacak o kadar çok neden vardır ki, nedenlerin en büyüğünü söyleyeyim mi sana?" Sessizliğini korumaya devam ederek yüzüme baktı. "Annem yoktu."

Yusuf bir süre sessiz kaldı. Hiçbir şey söylemeden başını yavaşça eğerek ellerimizin üzerine alnını yasladı ve soluklandı. Nefesini ellerimin üzerinde hissederken sesini duydum.

"Binlerce ihtimal geçti kafamdan geceler boyu. Sen göğsümde uyurken hep düşündüm Mihri. O gece hareket edebilseydim, gelseydim sana. Sen bana seni buldum diye teşekkür ederken bile sana defalarca aynı cevabı verdim. Sokağında seni gören bendim belki ama bu şehirde beni bulan sendin, hep sen oldun Mimoza Çiçeği." Gözlerimdeki buğu görüş alanımı pusulaştırmıştı. Yusuf alnını yasladığı yerden kaldırıp yüzüme bakarken bir elini kaldırarak yanağımın üzerine koydu.

"Bu ayaklarımıza dolanan şey bizim kaderimiz Mimoza Çiçeği. Sen,  sadece Allah için yere değen şu alnıma kazınmışsın ya, insanın o secdede sabah akşam buna şükredesi geliyor."

Kurduğu cümlenin hemen ardından kendimi tutamayıp gözlerimi kırpıştırdığım sırada yanağımdan boynuma doğru süzülen ıslaklıkla yaklaştım ve Yusuf'un alnına dudaklarımı bastırdım. O öyle güzel konuşuyordu, öyle güzel seviyordu ki ben işin sonunda sadece ondan ibaret bir kalbe dönüşüyorum.

"Önce kim bulmuş, kim düşmüş bu sevdaya ne önemi var ki?" Dudaklarım alnından ayrılmış bir şekilde ona yaslanmaya devam ederek konuştum. "Sen Trabzon'un Kaptan Yusuf'u, ben Erzurum'un kaybolmuş Mihri'si. Biz olduk. Artık sen, ben diye bir şey yok." .

"Sen benim oldun, başka kimsenin değil. Benim olmaya, bana nefes olmaya geldin sanki."

"Aynen," diyerek alnımı alnından yavaşça ayırarak aramızda kalan kısa mesafeyle gözlerinin içine baktım ve alaylı bir gülümsemeyi dudaklarıma yerleştirdim. "Bütün işim gücüm bir kenaraydı, tek gaayem seni yaşatmaktı işte. Ondan geldim ben zaten, başka ne işim olacak benim?"

Yusuf, gözlerini bir saniye bile ayırmadan yüzümün her kısmında kahvelerini gezdirirken, gördüğüm ifadesi içimi bambaşka huzurla dolduran bir ifadeydi.

"Açılalım mı?"

Gözlerimi etrafta gezdirirken Yusuf çoktan hareket haline geçmiş, elleri kayığın yanlarında duran kürekleri kavramıştı. Kayığın kıç kısmında oturmaya devam ederken Yusuf karşımda kürekleri çekerek deniz üzerinde hareket etmemizi sağladı.

VİSAL/TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now