Özel bölüm-2

En başından başla
                                    

"Maral?" Dedi şaşkınca. Vakit kaybetmeden boynuna sarıldım. Parmak uçlarımda epeyce yükselmiştim. Bunu fark etmiş olmalı ki eğildi ve belimi sıkıca sardı. "Abiciğim." Dedi varla yok arası bir sesle. Omzuma minik bir öpücük kondurdu. O an onun kolları arasında küçüklüğüme gittim. İki ay sonra yirmi üçüne girecek biri değildim sanki. On yaşımdaki o Maral'dım.

Kollarını benden ayırdı. "Onlarla kalacağını sanıyordum." Diye mırıldandı. Gülümseyerek omuz silktim. "Sizsiz olamadığımı biliyorsun." Gülümserken saçıma bir buse kondurup tekrar göğsüne çekmişti beni. İç çekti. "Seni ne kadar özlediğimi tahmin bile edemezsin." Burukça gülümsedim. Benim sizi ne kadar özlediğim de tahmin edilemez gibi duruyordu.

İçeriye geçtiğimizde, gittiğim yerleri anlatışımı dinliyordu. Parmağını saçlarımın uçlarına doluyor, anlattıklarıma yorum yapıyordu. "Birlikte Roma'ya gitmeliyiz. Size göstermek istediğim yerler var. Oralardan geçerken hep aklımdaydınız. Bu arada aylık izin falan yapamıyor musun hala?"

"Yaparım, neden yapmayayım? Ares'i götürürsün sanıyorduk." Sürekli ilk olarak o aileden başlayacağımı düşünmesini sevmiyordum. Nefesimi verirken sırtımı koltuğa yasladım. "Siz benim her şeyimsiniz. Neden sürekli diğer ailemi önde tutacakmışım gibi davranıyorsun? Onları seviyorum evet ama benim hayallerimde ilk siz vardınız. Elbette bazı şeylerde onlara ilk olarak vakit ayırmam gerekiyor. Her iki tarafta da olmak için can çekiştiğimi göremiyor musunuz gerçekten?" Dedim bıkkınlıkla.

Eliyle saçını karıştırdı. Nefesini verdi. Bir şey söylemek yerine başını dizime koyup sırt üstü uzanmayı tercih etti. "Eskiden bacağına doğru dürüst yatamazdım, minnacıktın. Şimdi rahat yatabiliyorum." Dedi gözlerini huzurla kapatıp. Buruk bir gülümseme ile saçlarını okşamaya başladım. Olgunlaşan yüzüne baktım. İyicene babamıza benzemeye başlamıştı. Hafızamdaki o silik suret Şafak abimi gördüğümde netlik kazanıyor gibiydi. İçimdeki, babamı özleyen o kızın özlemini dindirecek hiçbir şey yapamıyordum. Selçuk babam vardı ve bu beni biraz daha iyi hissettiriyordu ancak abilerimin hala eksik yanlarının olması can yakıcıydı.

Kapı zili çaldığında Şafak abim hemen gözünü açtı. Korkut abim gelmiş olmalıydı. Şafak abim kapıyı açmak için giderken ben de arkasından ilerledim. Karnıma hafif bir ağrı girmişti. Korkut abimin yeri bende çok ayrıydı. "Merhaba, Şafak." Duyduğum yabancı kadın sesiyle adımlarım merakımdan ötürü hızlanmıştı. "Atıştırmalık bir şeyler aldık. Yemek yemedin değil mi?" Diyen Korkut abimin sesini duyduğumda yüzümde kısa bir tebessüm oluştu. Açık kapıdan içeriye giren kişileri gördüğümde ise gülümsemem istemsizce solmuştu.

Korkut abimin elini tutan kadın, abimden destek alarak ayakkabılarını çıkartıyordu. Kim olduğunu bilmediğim için içimde bir burukluk oluştu. "Maral geldi." Dedi Şafak abim heyecanla onların söylediklerini boşvererek.

Kendimi belli etmek için bir şey söyleyeceğimde Korkut abimin lafıyla bir adım geri gittim. "Gelmesinin üzerinden kaç saat geçti Şafak. Ares'ten öğrenecek kadar haberini aldım." Düz ses tonu nedense canımı yakmıştı. Ben sürpriz yapmak için onlara haber vermemiştim ama o ona haber vermediğim ve onları görmeye kaç saattir gelmediğim için kızgındı. Üstelik öğrenmesine rağmen o da arayabilirdi. Anlaşılan ben onun için tatlıyı ararken yanındaki kadınla vakit geçirmekteydi.

İçeriye doğru birkaç adım attığında duvarın arkasındaki beni gördü. Gözlerindeki afallamayı görmüştüm. Yutkundu. "Hoş geldin abi." Diye mırıldandım düz bir sesle. Benden bakışlarını çekip Şafak abime baktı. Şafak abim ise onu umursamadan beni kolunun altına alarak içeriye doğru sürüklemeye başladı. "Geçen konuştuğumuzda önerdiğin filmi bir türlü izleyemedim. Ona bakalım." Beni koltukta yanına çekti.

Kaybedilen ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin