"Sen yalnış bir şey istemedin Mimoza Çiçeği. Kötü hissettin çünkü bana, sana hissettirdiklerimi yakıştıramadın öyle değil mi?"

Geceler boyu bir sancıyla kıvranmıştım sanki de, biri çıkıp ilacını uzatmıştı avuçlarıma. Görüyorsak, bu işte yalnız değildim.

"Özür dilerim," sesi kısık çıksa da sadece ben duysam yeterdi. Öyle içten kurduğu bir cümle olmuştu ki bu, sanki bütün varlığıyla dile gelmiş gibi konuşuyordu. "Sadece kafam yerinde değildi, sağına soluna bakmadan konuştum."

"Konunun bizlik kısmını sonraya bıraksak." Çok istediğim bu andan kaçmanın tek yolu buymuş gibi gelmişti o an. Yusuf yüzünü kaldırdıktan sonra sardığı ellerimi de yavaşça bırakarak koltuğuna yaslandı. "Yaren'e bu haberi sen verir misin?"

Bakışlarım sakallı yüzünde gezinirken kahverengi gözleriyle ön camdan dışarıyı izliyordu. Sessizdi. Korkuyordu. Bunu kardeşi için yapacağını biliyordum, yine de hissettiği korku çok başka bir seviyedeydi. Bunu anlayabiliyordum. Tereddütsüz bir şekilde koltukta ona doğru yeltenip sakallı yüzüne elimi koydum ve yüzünün bana doğru dönmesini sağladım.

"Senin yanında olmanı ne kadar istediğini bir bilsen Yusuf." Kirpikleri düştü. Koskoca adamdı fakat karşımda omuzları çöküyordu. Biz hep koskoca adamlar hiç yıkılmaz sanıyorduk, yıkılıyorlardı.

Yanağındaki elimi kavrayarak avuç içime etli dudaklarını sıkıca bastırdı. Kirpikleri gözlerinin üzerine yavaşça kapanırken bir süre yanağını yaslayıp elimin uzerinde oyalandı. Parmaklarımı hareket ettirerek elmacık kemiğini severken kirpikleri aralandı ve gözleri alttan alttan ifademe bakındı. Yüzüme yerleştirdiğim tebessümle ona bakarken elimi bırakmadan önce son kez tekrar öptü ve kemerini bağlayarak arabayı hareket ettirdi.

Araba köye girene kadar neredeyse ikimizden de bir konuşma başlatmak için herhangi bir çaba gelmemişti. İkimizinde kafası o kadar doluydu ki sanırım şu an en çok odaklamamız gereken şey akşam ki yemekti.

Tanıdık yolları geçerken hafif aydınlık havayla etrafı inceledim. Sanki değişmiş ihtimaliyle aklımda kalan her köşeyi gözetlemeye çalışıyordum. Tanıdık köy kokusu iyice indirdiğim camdan burnuma dolarken yaşadığımı hissettim. Öylesine ferah bir yapısı vardı ki insanı yeniliyordu sanki.

Araba gittikçe yavaşlarken bakışlarım önümüzdeki ahşap konağa asılı kaldı. Yusuf arabayı döndürerek evin önüne park ettikten sonra arabadan inmeden derin bir nefesi içine çekti. Ardından gözleri beni bulduğunda sanki bir şeyler bekliyormuş gibi yüzüme bakıyordu. Bana doğru yeltenmek istese de içinde onu durduran bir şeyler varmış gibi sadece bakıyordu.

Karanlıkta koyu kahvelerine karşılık verdikten sonra daha fazla beklemedi ve kapıyı açarak indi. Kendimi bu gece olabilecek her şeye hazırlarken çantamı da alıp arabadan inmiştim.

Köy yolunun karışındaki binanın altında oturan bir kaç kadının bakışları arabadan inmemle beni bulurken bu durumun nereye gidersem gideyim değişmeyeceğini kendime bir kez daha hatırlattım. Çantamı elime alarak arabanın etrafından dolaşıp Yusuf'un yanındaki yerimi alırken, bakışları bir anlığına fısıltıları çoğalan kadın kalabalığına çevrildi. Kaşları çatık bir şekilde bakmaya deb ederken dudaklarını aralayacağı sırada düşünmeden elini kavradım.

Sözleri dudaklarında duraksarken bakışları kadınların üzerinden beni buldu. Kaşları havalanmış bir şekilde bakarken dişlerim gözükecek ve haddinden mutlu bir şekilde gülümseyip kahvelerinden tekrar kadınlara çevirdim bakışlarımı.

VİSAL/TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now