26- Adımı Söyle

319 50 72
                                    

Alakası yok ama Hwa'nın konserde say my name diye bağırışı geliyor ve hwa biaslı olmak inanın çok zor. Neyse, iyi okumalar

•••

Yunho'nun gözleri sonuna kadar açılırken panikle ayağa kalktı.

"Hey, nereye?"

Wooyoung anlamsız hareketler yapan arkadaşına kızar tonda mırıldandı.

"A şey, içeceklere bakıp döneceğim."

Dediği şeyin saçmalığına kendisi bile inanamazken Boss ağır hareketlerle kalktı ve Yunho'ya yol verdi.

"Seni götüreyim."

Yunho yardım arayan gözlerini arkadaşlarına çevirdiğinde Yeosang öksürerek ayağa kalktı.

"Ben de birkaç içecek bakacaktım, Yunho sen ne istiyorsan söyle ben getireyim."

Ona hevesle başını sallayan çocukla Yeosang da gülümsemişti.

Fakat tek sorun şuydu ki Yeosang ayağa kalktığında Yunho ile birlikte Boss da oturmuştu.

Pekâlâ, Yeosang üzerine atlayıp onu tokatlama isteğini bastırabilirdi.

"Ben hafif bir kokteyl istiyorum, zaten sevgili Boss bir şeyler sipariş etmişti değil mi? Çok oyalanma."

Yunho dişlerini sıkmamaya çalışarak mırıldandı ve Yeosang bozuntuya vermeden oldukça devasa mekanda yürümeye başladı.

Buradaki herkes neden erkekti, Yeosang yol boyunca bunu sorgularken boynundaki kalpli chokerı hafifçe gevşetti.

O kadar basık bir hava vardı ki nefes almak çok güçtü.

Cılız bedeni barmenleri görebilmek için bir sağa bir sola giderken barın ışıkları aniden söndü.

Bu hiç hoş değildi.

Sarı tutamlarını kulağının arkasına atıp önündeki herhangi bir şeyi görebilmeye çabalarken dövüş kafesinin ışıkları güçlü bir şekilde parlamıştı.

Kahretsin, kafes dövüşü mü olacaktı şu anda?

Yüksek bir kalabalık ayaklanıp tellere yapışarak bağırıp çağırmaya başladığında Yeosang geri dönmek için ilerlemeye çalışıyordu. Kayıp olmak istemiyordu.

Büyüyen endişesiyle nereden gideceğini bilemezken beline dolanan ellerle yere çivilenmiş gibi kaldı.

"Şşşt, sessiz ol bebeğim. Bugün yeterince yaramazlık yaptın, bence artık sıra bende."

"J-jongho!"

•••

Mingi oturduğu masadan fırladığında Seonghwa kolunu tuttu.

"Ani hareketler yapma."

Arkadaşının uyarısıyla homurdanarak kalktığı yere oturan Mingi çenesini daha da kasarak Yunho'yu izlemeye koyulmuştu.

Dudak okuyabiliyordu. O adamın ona güzelim dediğini de görmüştü.

Yıllarca onu uzaktan izlemişti, ve şu an tam şu dakikalarda tekrar o yabancılığı hissediyordu.

Bakışları önüne çıkan her şeyi kesip parçalayabilecek kadar keskindi.

Ta ki bu bakışları yumuşatan gözleri görene kadar.

Yunho inanamayarak kesişen gözlerine bakıyordu. Mingi o an onun şaşkınlıkla açılan pembe dudaklarını parçalamak istemişti.

O kadar güzeldi ki.

Seonghwa'nın sözünü dinlese bile o pembe dudaklar adını telaffuz ettiğinde daha fazla dayanamadı.

"Çocuklar, ben birazdan geliyorum."

"Nereye birden bire?" Jongho elindeki bardağın son yudumunu da kafaya diktiğinde Mingi ona yöneldi.

"Sanırım sadece ben gitmiyorum."

Jongho Mingi'nin baktığı yere başını çevirdiğinde etrafına bakınarak bir yerleri arayan sevgilisini gördü.

"Siktir."

Büyükleri ondan duydukları belki de ilk küfüre şaşıramadan Jongho çoktan uzaklaşmıştı.

Mingi parmaklarını şakaklarına bastırdı ve işaret parmağını San'a salladı.

"San, kayınpeder demeden seni dövmek istiyorum. Lütfen sevgili kayınvalideme sahip çıkar mısın?"

San dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı.

"Ah pekâlâ..."

"Güzel."

Mingi elindeki viski bardağıyla kalabalığın arasına daldı ve Yunho'nun oturduğu masaya neredeyse koşarak yürümeye başladı.

Ardında bıraktığı Seonghwa da toparlanırken San'a homurdanıyordu.

"Böyle yavşak herifleri nereden buluyorsun?"

San ise hayatı boyunca neredeyse üç beş kere sohbet ettiği adama kıkırdadı.

"Korumamızı iki güne ayartan birine göre ne kadar iddialı sözler bunlar böyle."

•••

Mingi bardaktaki içkiyi bir tur döndürdü. Hafifçe alnına dökülen saçları ve üzerindeki deri ceketiyle kalabalıkta herkesin ona bakmasına sebep olan çekici bakışlarla yürüyordu.

Yunho gelecek olan şeyi tahmin edemezken gözlerini de ondan ayıramıyordu.

En sonunda masadaki dörtlü kendilerine gelen yabancıya baktılar ve bu yabancı sadece birisi için öyleydi.

Boss ortamdaki tuhaflığı sezip çatık kaşlarını umursamadan ukalaca konuştu.

"Sende kimsin?"

Mingi'nin çekik gözleri daha da kısılmıştı. Ve o gözler sevdiği çocuğu buldu.

"Kim olduğumu onlara söylemedin mi bebeğim?"

Yunho hipnoz olmuş şekilde başını iki yana salladı. Ayaktaki beden buna sırıtmıştı. Elindeki içki bardağını hafifçe kaldırdı.

"A a, ama böyle olmaz. Onlara söylemelisin. Adımı söyle bebeğim, tekrar."

Oturduğu koltuk sanki onu içine çekiyormuş gibi nefessiz hissediyordu.

"Mingi."

Dedektif hoşnut bir ifadeyle dudağını ısırdı.

"Çok güzel, peki benim sana özel olan adım ne bebeğim?"

Bakışlarını onun üzerinden çekemiyordu. Şakaklarından akan terin çene hattına düşüşü ona daha birkaç gece önceki halini hatırlatıyordu, yataktaki halini. Mekanın iğrenç kokusu onu git gide boğarken itaatkar bir şekilde Mingi'ye istediğini verdi.

"Sevgilim."

•••

ÇOK İSTEDİNİZ BENDE SALDIM HADİ BAKALIM

Judas  // YunGiDonde viven las historias. Descúbrelo ahora