16- Graffiti

536 63 59
                                    

Parmağımı kestim ve sol baş parmak olduğu için yara bandından doğru düzgün basamıyorum. Yazım yanlışları arşa çıkacak büyük ihtimalle... Bu yüzden şimdiden kusura bakmayın

•••

Seonghwa, bu yağmurda kapısına kadar gelip üşüttüğü için Hongjoong'a trip atmaya başlayalı on beş dakika geçmişti.

Kırmızı saçlı, büyüğünden kuru kıyafetler almış ve üstünü değiştirmişti. Çok heyecanlı olduğu için merdivenleri bile üçer üçer inmişken şimdi bu koca bebek kendisinin yüzüne bakmıyordu.

Son kez şansını denemek adına koltukta yavaşça ona doğru kaydı ve alt dudağını sarkıttı.

"Seonghwa."

Bakışları bir an kesişmişse de Seonghwa toparlanıp kaşlarını tekrar çatmıştı.

(Besos Moja2 dinlerken yazıyorum best feeling)

Hongjoong bu sefer gerçekten tüm pişmanlığını yüzüne yansıtarak mırıldandı.

"Islandım diye neden bu kadar kızdığını anlamıyorum."

Evet saygı ekleri tek bir gecede ortadan kalkmıştı birbirlerine sadece isimleriyle sesleniyorlardı.

"Bende."

"Ne? Anlamadım." Hongjoong uçları nemli kalmış kırmızı saçlarını kulağının arkasına atıp merakla daha da eğildi.

Seonghwa bir hışımla ayağa kalkıp ona dönmüştü bunun üzerine ve gerçekten neler döndüğünü ikisi de bilmiyordu.

Diğeri de büyüğü takip etti ve neredeyse ancak göğsünde olmasına rağmen kaşlarını çatıp karşısına dikildi.

"Ne yapıyorsun sen?"

Histerik bir gülüş.

"Ben mi ne yapıyorum? Asıl-" parmağını kızılın göğsüne bastırırken birkaç adım daha yaklaştı "Sen ne yapıyorsun?"

Bunun üzerine Joong sinirle gülmüştü.

"Ben ne yaptım?! Senin için endişelendim çünkü," sesi kesilmişti çünkü söyleyeceği şeyler sadece onun kuruntusu çıkarsa bir daha bu adamın yüzüne bakamazdı.

"Çünkü?"

İpler tekrar Park'ın ellerindeyken yapılı bedeniyle küçüğün üzerine yürümeye başladı.

Bu adam günde kaç saat spor yapıyordu? Bu kas yığını beden bir çok işe yarayabilirdi elbet fakat şu an gerçekten hiç de istemediği bir amaç için kullanılıyordu; onu korkudan titretmek gibi.

"Çünküsü yok işte..."

Bu sevimli tepkiler kalbini git gide ısıtsa bile yapılı beden onu duvarla arasına alana kadar durmadı.

Hayatı boyunca istediği her şeye sahip olmuşken şimdi Joong'un el ele bir başkasıyla -hele ki bütün polislere düşmanken- gece yarısını geçirmesi işten bile değildi.

Hongjoong'u mu istiyordu? Sanmıyordu bunu çünkü Seonghwa bir şeye tamamen sahip olmak isterdi. Ama bir insana asla tamamıyla sahip olamazdınız.

"Cümleni bitir Joong, neden benim için endişelendin?"

İyice pusmuş beden gözlerini kaçırdıysa da başarılı olamamıştı ve artık kaydedecek bir şeyi olmadığını düşünerek tek nefeste konuştu.

"ÇÜNKÜ HWA AZ KALSIN MEMURU GEBERTECEĞİNİ FALAN SANDIM, O KADAR NEFRET DOLU BAKIYORDUN Kİ!"

Seonghwa'nın çatık kaşları yorgunca gevşedi. Duygularını dışarı mı yansıtmıştı? O bir katildi! İstemediği sürece hiçbir duygusunu okuyamazdı insanlar ve belki de ilk defa bu çocuk yüzünden kendini kontrol edememişti.

Kızıl saçlarından akan birkaç damla su tişörte damladı ve sonra bu su damlalarına gözyaşları da eklendi.

Hongjoong dolan gözleriyle boğukça konuştu.

"Ben... Seni arkamızdan ö-öylece" küçük bir hıçkırık bırakıp devam etmeye çalıştı "caddede giderken gördüm!"

Önündeki adamı göremeyecek kadar yaşlarla doluydu gözleri.

"Öylece uzaklaşman, h-hiç hoşuma gitmedi. Seni öyle... Bırakmak istemedim." Yanaklarındaki ıslak çiziklerde ışığın vurduğu yerler parlıyordu.

Seonghwa elini usulca yanağına koydu. Baş parmağıyla küçüğün gözyaşlarını siliyordu bir yandan.

"O ahmakla ne işin vardı?"

Hongjoong buna cevap vermeye korkuyordu zaten, fakat üzerinde hem fiziki hem manevi üstünlük kuran bu beden onu bundan daha çok korkutuyordu.

Titreyen sesini sabit tutmaya çalışarak mırıldandı.

"Ben... Öyle düzgün birisi değilim. Polisler iki ay peşimden koştu."

Seonghwa'nın gözleri şaşkınlıkla açılırken dudaklarına da hafif keyifli belli belirsiz bir gülüş yayılıyordu. Bu melek nasıl bir suç işlemişti ki?

"Beni yargılamayacağına söz ver Hwa!" dedi Hongjoong ve serçe parmağını büyüğüne uzattı.

"Söz!" dedi Seonghwa ve o da serçe parmağını küçüğününkine doladı.

"Ben graffiti yapıyorum ve bunların çoğu başkaldırı niteliğinde şeylerdi ve bu gerçekten suç ve ben kötü birisi değilim ve kimseye de zarar vermem ve-"

Seonghwa başını zevkle geriye attı ve derin bir kahkaha attı. O böyle gülerken sivri köpek dişleri muazzam bir uyumla ışıldıyordu. Oldukça eğlendikten sonra başını iki yana salladı ve tek kaşını kaldırdı.

"O kadar masum ve tatlısın ki... O polisi öldürmek istiyorum."

"Hwa!"

Uzun boylu genç derin bir nefes verip alnını duvara dayalı çocuğun alnına bastırdı. Gülüşü hâlâ çok genişti.

Bir an nasıl dünyanın en mutlu insanı gibi hissedebilmişti ki?

Belki de kanlı hayatına biraz masumluk gerekiyordu...

Her şeyi konuşacaklardı, ne kadar sürerse sürsün. Birbirlerini tanıyacaklardı. Hongjoong aşktan Seonghwa duygu sahibi olmaktan korkmayacaktı; birbirleri sayesinde.

Fakat şimdi siyah saçlının tek isteği anın tadını çıkartmaktı.

Dudaklarını yavaşça vanilya kokan yanaklara bastırdı ve uzunca bekledi. Gözleri yarı kapalıyken dudaklarını ayırdı ve istemeyerek geri çekildi.

Yanakları alev alev yanan çocuğa hafifçe gülümsedi.

"Bana hep Hwa diye seslen bebeğim."

Judas  // YunGiWhere stories live. Discover now