18- Bir Cevapsız, Bir Cevaplı Arama

454 53 62
                                    


"Güzelim..."

Yunho birkaçıncıya duyduğu derin ses ile gözlerini aralamaya çalıştı. Bu gece uyuduğu uykunun en güzel uyku olduğuna emindi.

Yanağını, çıkarttığı mırıltılar ile başını yasladığı çıplak göğüse sürttü.

Eş zamanlı olarak saçlarının arasına şevkatli parmaklar dalmıştı. Saçlarının arasına dalan parmaklar git gide mayışmasını sağlıyordu.

"Mm günaydın."

Yunho çenesini Mingi'nin göğsüne koydu ve doğrudan bakışlarını yüzüne çıkarttı. Büyüğün boşta kalan eli bedeni üzerindeki çıplak bedenin belini kavradı.

"Günaydın bebeğim, güzel uyumuşa benziyorsun."

"Hmhm, çook güzel uyudum."

Mingi yüzüne yayılan gülümseme ile alt dudağını ısırıp sarışının saçlarını hızlıca dağıttı.

"Hadi eve geçip hazırlanalım yoksa seni yiyeceğim."

Yunho gülerek doğrulduktan sonra nerede çıkarttığını bile unuttuğu pantolonuna bakındı.

•••

"Yürüyecek miyiz?"

Yunho elini tutması izin uzatan çocuğun elini kavradıktan sonra dudak büzdü.

"Hayır, Hwa'yı çağırdım bizi alması için. Birazdan burad- Hah geldi bile"

Mingi caddeye doğru birkaç adım attı ve siyah araba tam da onların önünde durdu. Sarışına öncelik verdikten sonra kendisi de geçip oturdu.

"Joong sen?!"

Mingi tam kapıyı kapatacağı sırada küçüğün şaşkın sesiyle başını çevirdi. Hongjoong utanarak ön koltuğa sinmiş ve utançla el sallıyordu.

Dudakları muzipçe kıvrılırken kapıyı çekti koltuğa güzelce yerleşti.

"Hwa, Yunho ve Joong'u eve bırakalım. Biz de Jongho'ya uğrayalım bir şey konuşacaktık. Ha son olarak, çok hızlı gitme. Bu sıralar yeterince hızlısın."

Seonghwa ön aynadan bakarak tek kaşını kaldırdıktan arkadaşıyla göz göze geldi. Arada neler döndüğünü anlamayan bir adet Hongjoong ve Hongjoong'a sorması saatlerce sürecek bir hesabı olan Yunho vardı.

Zaten yakın olan evin önüne zifiri sessizlik ile çabucak geldiler. Hongjoong hızlıca inip kapıyı kapattı. Yunho kapıyı açtığı sırada yanağına Mingi'den bir öpücük almış ve utançla inip kapıyı kapatmıştı.

Seongjoong ikilisi imayla bakışırken Yunho da neşeyle Mingi'ye el sallıyordu.

Araba gözden kaybolduğunda Yunho sonuna kadar çattığı kaşlarıyla elini beline koydu.

"Bana söylemek istediğin bir şey var mı Joong?"

"A şey, y-yok."

Yunho bir adım daha atıp tüm cüssesiyle küçüğe çullandığında kızıl var gücüyle evin arka bahçesine koşmaya başlamıştı.

Sarışın onun peşinden yetişmeye çalışırken gülerek haykırdı.

"BİLİYORDUM İŞTE BİLİYORDUM! NE OLDUĞUNU ANLAT ÇABUK!!"

•••

Jongho elindeki kağıtlara gömülmüş dibine kadar ilerleyen iki adamı fark etmemişti.

"Doktor?"

Mingi'nin sesi onu dalgınlıktan çekip alırken başını yavaşça kaldırdı ve altı halkalaşmış gözleriyle ikiliyi süzdü.

"Hoş geldiniz, geldiğinizi duymamışım."

Seonghwa da Mingi'nin karşısındaki koltuğa geçip bacak bacak üstüne atarak sözü tamamen Mingi'ye attı.

"Mingi'ye görüşmek istediğini söylemişsin ama dediğin gün gelmemişsin. Ve aradan geçen bir hafta boyunca da haber vermemişsin. Neler oluyor Jong?"

Mingi üçüncü şahıs konumunda sıyrılarak boğazını temizledi.

"Yeni bir dava falan mı var? Neden bu kadar sıkıntılısın?"

Jongho küçüktü diğer ikisinden. Avukattı. Ama Mingi ve Seonghwa için bir doktordu. Yaralarını o sarardı ya da dikerdi. Ölmemesi gereken kurbanları biraz daha işkence için hayata döndürürdü.

Mingi ve Seonghwa arasında derin bir dostluk varken Jongho onların korunması gereken küçük kardeşleriydi. Onu böyle görmek ister istemez tatlarını kaçırmıştı.

"Ne bir dava, ne de yeni... Ben..."

Gözleri git gide kısılırken her an yaşlar dolabilecek gibiydi.

"Eski bir mahkum hapisten kaçmış ve... Korkuyorum. Geçen hafta bunu konuşmak istemiştim ama işim çıktı ve daha dün gece hayatımı mahvedeceğine dair bir mail attı."

Mingi bir hışımla ayağa kalktıktan sonra çattığı kaşlarıyla neredeyse hırıltıya benzeyen bir sesle konuştu.

"Şu piçin adını ver. Ne diye daha önce söylemedin bunu? Geberteceğim."

Jongho bitkin dudaklarını tam kımıldattığı sırada Seonghwa'nın telefonu çalmaya başladı.

Seonghwa telefon görüşmelerinden nefret ederdi. Elini cebine atıp kapama tuşuna bastı ve istifini bozmadan devam etti.

Jongho tekrar cümlesine başlayacağı sırada Seonghwa'nın telefonu tekrar çalmaya başlamıştı.

Onu arayan pek fazla kimse olmadığından bu sefer o da anlamlandıramayarak bu ısrarcı numaraya bakmak için telefonu cebinden çıkarttı.

Joong, Arıyor...

Hongjoong onu ne diye arasındı ki? Hemde tüm gece beraber olup ayrılalı bir saat bile olmamışken.

Huzursuzlukla telefonu açtı ve kulağına götürdü.

Hafif flörtöz bir havayla küçüğüne neden aradığını soracağı sırada hattın öbür ucundan bir hıçkırık duyuldu, ardından ise titrek ve korku dolu bir ses.

"H-hwa!"

"Joong?! Neler oluyor?" Seonghwa bacaklarının yavaşça uyuşmaya başladığını hissediyordu.

Korku dolu çocuk hafif acıyla tekrar hıçkırdıktan sonra kısık bir sesle devam etmeye çalıştı.

"O, o adam... Y-yunho ve yeo-sang, gözlerini a-açmıyor. G-geri geleceğini s-söyledi hwa canımı a-lmak için!"

Judas  // YunGiWhere stories live. Discover now