10- Yuyu

785 79 85
                                    

Modum biraz düşük bu yüzden fice sardım tamamen. İyi geliyor yazmak bambaşka şeyler düşündürüyor ama dalgınlıkla ne saçmaladığıma dair bir fikrim yok o yüzden her neyse okuyun bakalım 👍🏻

•••

Yunho yanağına düşen tutamların çekilmesiyle gözlerini araladı ve gülümseyerek onu izleyen bedene baktı.

"Günaydın."

Mingi'nin uyku sonrası sesiyle kızarmış ve başını onun göğsüne yaslamıştı.

Duyduğu derin bir kahkahanın ardından saç telleri arasındaki şefkatli parmaklar daha da hissedilir olmuştu.

"Giyinmelisin üşütebilirsin."

Yunho hafif bir yumruğu onun karnına attığında kırmızı burnuyla doğruldu ve göğüs uçlarını kapatmaya çalıştı.

"Ah bebeğim utanmak için birazcık geç kaldın ve ..." bakışları muzipçe belinden aşağı indi "Sence asıl kapatman yer göğüslerin mi?"

"MİNGİ!!"

•••

İşlemeli kapı takım elbiseli bir koruma tarafından açıldığında Seonghwa elleri cebinde bir şekilde gülümseyerek içeri girdi.

Doğrudan ona bakan Soobin geniş bir gülümseme ile koltuğundan kalkıp cömertçe kollarını dostuna açtı. Seonghwa da geniş bir sarılma verdiğinde Soobin eliyle boş bir koltuğu işaret etti.

Seonghwa oturacağı sırada karşısındaki bedenle duraksadı ve tokalaşmak için elini ona uzattı.

"Seonghwa, memnun oldum."

"Changkyun, Im Changkyun memnun oldum."

Duyduğu isimlerle ikisi de bambaşka alemlere dalarken Seonghwa ona karşı bir merhamet Changkyun da bu kusursuz katil için bir hayranlık hissetmişti içinde.

"Rast geldiğiniz iyi oldu beyler, tanışmanızı gerçekten istiyordum."

Seonghwa Soobin'e gülümsedikten sonra gergin bir şekilde nefes verdi.

Kardeşinin yanında nasıl Carlos ile ilgili bilgi isteyecekti ki? Kyun'u bir an önce buradan yollamalıydı.

"Bir şeyler içmek ister misiniz?"

"Espresso alabilirim."

Changkyun donuk bir sesle konuştuktan sonra Seonghwa bir şey istemediğini belli ederek elini hafifçe salladı.

Ortam git gide gerilirken Soobin tekrar kurtarıcıları olmuştu.

"Çocuklar, ikinizi de az buçuk tanıdığım kadarıyla lafı uzatmak istemiyorum." Ardından Hwa'ya dönüp dudaklarını birbirine bastırdı, çekindiği belliydi. "Nayeon'un katili için mi buradasın Hwa?"

Changkyun'un gözleri fal taşı gibi açılırken karşısındaki yavaşça onayladı.

"KİM OLDUĞUNU SÖYLE BANA! KİM OLDUĞUNU SÖYLE ÇABUK!!!"

"CHANGKYUN SAKİNLEŞ LÜTFEN!!"

Gözleri önünde titreyen beden diğeri tarafından koltuğa oturtturulurken Seonghwa ayağa kalktı ve yakasını düzeltti.

"Kuzeyden ithal, A kalite Latin tütünü. Carlos'a hiç getirtildi mi?"

Soobin mesajı çoktan almıştı. Gözlerini dostuna dikerek fısıldadı.

"Bol şans dostum."

•••

Masum kadınlar, suçsuz gençler, hiçbir şeyden haberi olmayan onlarca kurban. Hayatları karartmak ne de kolaydı. Can almak ne de kolaydı.

Ama ne vardı biliyor musunuz?

Bir can gittiğinde en çok yanan geride kalanlarınkiydi. Ve o sapsız adalet(!) hiçbir şekilde bedelleri sağlamayacaktı.

Seonghwa dikildiği konak kapısının önünde kemiklerini kütletti.

Nayeon, Yeji ve daha onlarca melek için buradaydı.

Dudakları aralandı ve mırıldandı.

"Ben geldim Carlos~ Kolla kendini."

•••

Yunho elini kalçasına koyup yüzünü buruşturdu. Acıyordu.

Aklından ne geçiyordu böyle. Pişman değildi sadece utancından yerin dibindeydi.

Mingi büroya geçeceği için onu derin bir öpücükle evine bırakmıştı.

Hongjoong'un hâlâ uyuyor olması bol şanstı. Yan koltukta San'ın üzerine kıvrılmış Wooyoung ise tam bir batak.

Gece yarısı ne diye eve geldiklerini bilmiyordu ama bunu nasıl açıklayacaktı.

Ben paranoyak olduğum için komşuma hesap sormaya koştum, a bir baktım üçüncü turdayız.

Bunu üçünün de anlayışla karşılayacağını sanmıyordu.

San hafifçe kıpırdanıp koltukta doğruldu ve Wooyoung'ın başını göğsüne dayadı.

"Yuyu?"

"Selam Sannie..."

Keskin yüz hatları ve dağınık saçlarıyla onu süzerken bir yandan da kucağındaki çocuğun saçlarını okşuyordu.

"Konuşmak istediğin bir şeyler var mı?" Sonrasında bakışlarını hâlâ mışıl mışıl uyuyan iki küçüğe çevirdi.

"Çünkü onlar uyandığında işin pek de kolay olmayacak."

Yunho çaresizce başını salladı. San en mantıklı olabilecek olanıydı. Ayrıca şu an onu olgunca karşılayabileceğine inanıyordu.

San'ın yanındaki berjere geçti ve kafasını arkaya dayadı.

"Hayatım o kadar karmaşık bir hâl aldı ki... Hislerim kontrolden çıkmış gibi."

"Yunho."

San ciddi bir şekilde seslendikten sonra derince iç çekti.

"Aileni henüz ilkokulda kaybettin. Bu evin her parçası senin emeklerin kokuyor. Sana kalan miras neredeyse bir hiçti, her işi yaptın gücenmedin burayı aldın." Güven veren bir gülümsemeyle devam etti.

"Lisede mezun olurken herkes anne babasıylaydı, velin olarak ben ve Woo gelmiştik."

İkisi de zihinlerine dolan anılarla kıkırdadı.

"Güçlüsün Yunho, seni hiçbir şey yıldırmadı şimdiye dek. Şimdi söyle bana. Ne değil, kim seni böyle düşündüren?"

Yunho kızaran yüzünü eğdi. Ne yapmalıydı, San eninde sonunda öğrenecekti. Cesaretini toplamaya çalışarak konuştu.

"Beni okuldayken kurtaran dedektif, Song Mingi."

San şaşkınlıkla açtığı gözleriyle afallamış olduğunu daha fazla belli edemezdi.

"A-ah pekala... Bu biraz ani oldu."

Yunho ona birkaç dakika verdi. En sonunda San cümlelerini toplayabilmişti.

"Gece onunlaydın değil mi?"

Yunho'nun sessizliği bir onaydı.

"Yuyu..." San'ın şefkatli sesi odayı sardı ve gözlerinin içi parladı.

"Mutlu olmaya hakkın var. Mutlu ol istiyorum. Eğlen. Aşık ol. Gez dolaş! Sabah olduğunda sevdiğin kişinin kollarında uyanmayı tat istiyorum."

Siyah saçlı olan gözlerini elinin tersiyle sildikten sonra cümlesine devam etti.

"Her şeyin en iyisini hak ediyorsun Yuyu. Lütfen seni üzmesine izin verme, ama kendini asla geri çekme. Yaşamayı bil Yunho. Aşkı yaşamayı bil."

Uzun olan yerinden fırlayıp kollarını arkadaşının boynuna doladığında üzerlerinde bir çift el hissettiler. Ardından uykulu ve gurur dolu bir mırıltı.

"Bizim Yuyu'muz en iyisi Sannie..."

Judas  // YunGiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin