BÖLÜM 48 "SERENDİPÇE"

510 60 17
                                    


Yazar'dan;

Adeta düşmek için bir toprak ararken gönlünde meydana gelen sarsıntılar Yavuz'u kendine getirdi. Gönlü de, gözü de, ruhu da Allah kelamları ile boyanınca bedeni manevi zevke doyunca avere gibi gezmenin , yüreğini çepeçevre saran alevleri harlamanın bir faydası olmadığını anladı.

Artık yarınlar için daha ümit vardı. Dünyanın diğer ucunda da olsa bir gülüşüne tüm gülüşlerini feda edeceği o kadını bulup tekrar ömrüne katık edecekti.

Onsuzlukla sızlayan şu kolları onun ile şenlene dek liman liman, uçurum uçurum gezecekti. Her gün yüreğinde bir fidan daha yanıp kül olurken her seferinde Rabbin huzuruna koşacak, rahmet yağmurları ile dindirecekti o koca yangınların harlı alevini. Yeise sarılan her bir düşüncesini yine Allah kelamı ile boyayacaktı. Perişan hali onunla tekrar bir düzene girecekti.

Şimdi İstanbul sokaklarına sağanak sağanak yağarak bu şehri temizleyen yağmur damlacıkları gibi temizleyecekti kan revan ruhunu. Yavuz kalbi titreye titreye bir gülümseme kondurdu dudaklarına ve ağacın altında toplanmış o kalabalığa aldırmadan yürüdü deniz kenarına. Yine ufuğa baktı uzun uzun ve sıraladı yüreğinden geçenleri bir bir.

Saniyeler dakikaları kovalarken ambulansın sesi ilişti kulaklarına. Sonra nedensiz bir sızı peydah oldu yüreğine. Bir acı kesti nefesini. Bedeni korku ile titrerken acele etmeden çevirdi bakışlarını kalabalığa. Çok uzakta değildi Yavuz fakat gözlerine biriken damlalar görüş mesafesini engelleyerek buğulu bir dünyaya açılmasına sebebiyet veriyordu göz kapaklarının.

Yavuz yüreğinde ki ağırlığı sırtından atarak ağır ağsak bir adım attığında çoktan ambulans gelmiş, ilk müdahaleler yapılmış ve sedyeye konan siyahlar içinde ki o beden çoktan ambulansa taşınmıştı. Derince yutkunarak bir kaç adım daha attı. Attığı her adım bir öncekinden daha hızlı olsa da yetişemedi. Sadece ambulansın kapısı kapanmak üzereyken bembeyaz bir eli görmeye yetmişti vakti.

O eli gördüğünde kendi ellerinin karıncalandığını yüreğinin titrediğini hissetti Yavuz. Gözleri ambulansı takip ederken etrafında ki insanların 'vah yazık gencecik kız' diyerek yakınmalarını dinledi.

Aklında yankılanan, yüreğini per perişan eden milyonlarca acaba sorusunun ardından ilk önüne gelene ambulansın hangi hastaneye gittiğini sordu. Bir cevap alamayınca etrafta ki herkese teker teker sordu.

Aynı olumsuz cevabı aldığında biraz önce o bedenin yattığı yere yavaşça çöktü Yavuz. Etrafında ki insanların bakışlarına aldırmadan sırtını o ağacın gövdesine dayadı. Aklına yine yüzlerce soru düşerken ruhu bedeninin içinde can çekişmeye devam ediyordu.

Yine içinde çok derinlerde gömülü olan bir ses 'o' diyordu. Deli divane gibi aradığın, uğruna aklını yitirdiğin, yüreğini paramparça etmişken aynı zamanda ilacı olacak olan o diyordu. Yavuz ise dinlemekten yorulduğu sesler fırtınası içinde bir tek o cılız sesin çığlını duyuyordu. Düşünerek geçirdiği bir kaç dakikanın ardından çöküp kaldığı yerden hızla ayağa kalktı Yavuz. Bir karar almıştı ve o kararı uygulayacaktı. Gerekirse bütün hastanelere bakacak, uykusundan feragat edecekti. Yüreğinde ki hisse uyarak aradığı o kişi Esma'sı olmasa da mühim değildi. Onu aramak uğruna hastane hastane gezmeye razıydı ayakları.

Eli ile üzerini temizledi ardından Yavuz. Sonra etrafına, alabildiğince uzanan koca şehrin küçük bir kısmında gezdirdi bakışlarını.Bu koca şehrin karmaşık semtleri, mahalleleri ve kalabalığı onu korkutuyordu. Ama biliyordu ki korkularının üzerine bir set çekmeliydi. Yavuz bunu başarmak adına derince yutkundu. Yağan rahmet yağmutlarından kaçan onca insana inat bir bankın üzerine bıraktı yorgun bedenini. Daha sonra cebinden telefonu çıkartarak bulunduğu konuma en yakın hastaneleri sıraladı bir bir.

UZLETWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu