BÖLÜM 47 "MAVİ GÖK VE DENİZ"

561 56 23
                                    

Yazar'dan;

Kalbinde ki viran şehrin her sokağından alevler döküldü karanlığa gömülmüş göğsünün bağrında.

Yangının isi biriktikçe birikti ciğerlerine. Şiirler anlamını yitirdi sonra. Kuşlar, aşığı olduğu bahar bir kuru yaprak gibi dökülüp yanarak çürüdü o izbe şehrin sokaklarında.

Sonra bir çocuk düştü ansızın alevlerin ortasına. Masum gözlerinden yaş yerine kanlar aktı. Geldiği gibi yaralı dizleri ansızın gömüldü kara toprağa.

Ardından bir karganın uğursuz sesi yankılandı ruhunda. Her şey bir bir silinirken koca bir acı peydah oldu ve aniden her şey geride kaldı.

Geride kalmayan tek şey ise yüreğinin her bir köşesine hançerle kazıdığı Yavuz oldu.

Her şeyi geride bırakmıştı. Tüm acıları, göz yaşlarını ve keder dolu günlerini. Onu hatırlatan her şeyi geride bırakmıştı. Lakin bir onun adını bir de kollarının arasında ki tişörtü bırakamamıştı.

Özlemden burnunun direğini sızlatan kokusunun yavaş yavaş silinişinin acısı düştü yüreğine. Sonra onu yazan elleri kanadı. Uykusuz gözlerinden bir damla yaş daha döküldü hiçliğe. Yüreği öksüzlüğün acısı ile kavruldu. Ve Esma onun hasreti ile ne zaman kavrulsa gittiği o yerde buldu kendini.

Mavi gök kubbe ile denizin hemhal olduğu bir sahil kenarında elinde Yavuz'un göz rengini andıran mavi bir defter ile öylece oturdu saatlerce.

Bu kadim ve köhne şehrin her sokağının maviliklerle dolu denizlere açıldığını, onun denizi ile aralarında ise kilometreler olduğunu düşündü uzun uzun.

Etrafında akan hayata aldırmadan, savrulmadan Yavuz'un gözlerini izler gibi izledi karşısında ki manzarayı.

İçten içe kuru bir avuntudan ibaret olduğunu bilse de özlemini azaltmanın başka bir yolunu bulamadı, bulmaya gönlü el vermedi.

Dakikalar sonra kurumuş dudakları aralanarak bir nefesi doldurdu ciğerlerine. Sonra uzun süredir belki de günlerdir hiç bir kelam konuşmadığını fark etti Esma.

Titrek dudakları tekrar aralandı.

"Dünyanın öbür ucuna gitsem de hep sana sığınacağım gökyüzü."

Duyduğu ses bir yabancının sesi gibi geldi kulağına. Önceden konuşmak için saatlerin dahi yetmediği adamdan kaçması böyle basit bir şeyden bile eksik kılmıştı onu.

Kendi hatası, kendi korkaklığı idi. Belki de kan süzülen yaralarına nasıl tek başına çiçekler ekilir onu öğrenme çabası idi. Bilmiyordu Esma. Artık kendi düşüncelerine bile aklı ermiyordu. Ne düşüneceğini bile bilmeden boş boş izliyordu rüzgar gibi geçen zamanı.

Sonra birden titredi Esma'nın vücudu. Yüreği göğüs kafesinin içinde çırpınmaya başladığında derince yutkunarak çekti maviliklerden bakışlarını ve çevirdi etrafında dolanıp duran insanların suretlerinde.

Sonra ansızın gidiverdi o his. Yerini derin bir üzüntü ve acıya bıraktı. Mahzun gözlerini tekrar deniz ve mavi göğe çevirdi. Bu ne tezat bir şey di ki hem Yavuz'dan kaçıyor hem de onun kendisini bulmasını sıkı sıkı sarılarak göz yaşlarını silmesini bekliyordu.

Esma neşeden uzak bir şekilde güldü ve

"İyice delirdin Esma."

Dedi sessizce.

Sonra ansızın bir elin sıcaklığını hissetti omzunda. Yüreği korku panik ve umutla çırpınırken gözleri o elin sahibini buldu.

Şaşkınlıkltan kocaman açıldı ardından gözleri.

UZLETМесто, где живут истории. Откройте их для себя