Gözlerini bir kere kırpıp kendine geldi Hamza, "Daldım... Şu cücükle konuşayım Edip'e gidecem Cemşit."

Başını sallayıp onayladı Cemşit, Hamza da uzun boyundan dolayı başını eğerek girdi kapıdan, "Lan, uyan Mustafa uyan! Sabah oldu!" diye bağırdı hızlıca, akşam olmadan bütün işlerini görmesi, önce de bu oğlanın kulağını çekmesi lazımdı.

Gözlerini zar zor açtı Mustafa, yüzü gözü şiş, kaşı dudağı patlaktı. Ne olduğunu anlayamaz bir ifadeyle baktı etrafına, Hamza'yı fark edince de hem yerine sindi hem de gözlerini bir nefret bürüdü.

"Görgülü uğramış buraya, bir muhabbet döndürmüşsünüz." Sırtını tahta duvara vermiş ayaklarını uzatan Mustafa'yı iyi görebilmek için çömeldi, dirseğini dizine yasladı Hamza. Dışarıdan bakıldığında sahici bir şekilde iki zıt erkek karşı karşıyaydı.

"Muhabbet dediğin iki kişi arasındadır, sana ne diyeyim Hamza?"

Sabırlı olmak isteyerek derin bir nefes aldı Hamza, ama alnında bir damar vardı ki her öfkelendiğinde kaşından başlar saçlarının dibine doğru uzanırdı. Yine çıktı ortalığa, sakin duran yüzüne bir tutam öfke serpti.

"Bana laf ebeliği yapma. İpin ucundasın, kimse kurtaramaz seni."

"Hasret'siz-"

Daha lafını bitiremeden Hamza'nın eli boğazına sarıldı, başı tahtalara doğru daha bir bastırıldı oğlanın, nefesleri kesilmeye durunca topuklarını sürttü toprağa doğru can çekişir gibi, "Karımın adını ağzına almayacaksın Mustafa, seni dinlene dinlene öldürürüm. Her anını yaşarsın!"

"Ta-tamam.." zorla, nefesi sıkışa sıkışa konuştu Mustafa, yüzü morarmaya başlamıştı,"Anlatacağım, tamam.."

Hızlıca oğlanın boynunu bıraktı Hamza, iki yakasından tutup daha dik oturmasını sağladı, "Anlat."

"Seni buradan kurtarırım dedi." dedi Mustafa nefes nefese, birbirine bağlı elleriyle boğazını ovuyordu, "Ama çıkınca her bir şeyi anlatacaksın herkese dedi, Hamza'yı öldürmene yardım edeceğim dedi."

Hamza kaşlarını çattı, "Ee.." dedi keskin gözlerini oğlanın üzerinden ayırmadan. Bir yandan da aklında Şerife dolaşıp duruyordu.

"Hamza bitsin gitsin, sonra ne olursa olsun dedi. Çok para sayacakmış elime."

Güldü Hamza, "Murat'ın ne işine yarayacakmış bu? Onu da dedi mi?"

Mustafa bocaladı biraz, "Eh, düşmansınız siz?"

Dişlerini sıka sıka, kesif bir öfkeyle gergin yüzünü Mustafa'ya yaklaştırdı Hamza, "Senin kadar salağını ne gördüm ne duydum Mustafa!" oğlanın kafasına öte doğru savurup düşürdü yere, kalkıp çıktı, kapıyı da çekti hızlıca.

"Az yemek su ver Cemşit, ölmesin."

Cemşit başını salladı hemen, Hamza biraz bile durup soluklanmadan yürüdü gitti atına, oradan da köy meydanına. Tam da düşündüğü gibi Edip'i kahvehanenin dış köşesinde bir büyük boyu Cüneyt'le konuşurken buldu. Belli ki abisinden akıl alıyordu.

Dikkat çekmemek için adını seslenmedi Hamza, zaten köylünün dilinde dolanıp duruyorlardı, bir de buna gerek yoktu. İşleri güçleri yoktu Hasret'i konuşuyorlardı, Hamza'nın yakında başı yanar diye dertleniyorlardı.

Ama onlara sahici bir dert verecekti bu bağbozumunda, kimsenin gözünün yaşına bakmadan mevsimlik işçi çağıracaktı. Ağızlarını kapamayı kendileri akıl edemiyorlarsa kafalarına vura vura öğretirdi Hamza. Ekmek yedikleri kabı pisletmeyeceklerdi, yoksa çeker alırdı ellerinden.

KÖYGÖÇÜRENWhere stories live. Discover now