Keyifli okumalar dilerim ^⁠_⁠^

32|ABİ

"Mutlu musun?"

"Hiç olmadığım kadar hem de..." Kahvaltılıklardan tabağına koyarken bir yandan da benimle konuşuyor. Ara sıra ağaca ve üzerindeki sincaplara bakıyor. İkimizi ölümün eşiğinden alan hayat şimdi ikimize bir aile kurabilme şansı veriyor. Karşılıklı oturmuş kahvaltı ediyoruz. Öleceğimizi düşündüğümüz günlerden bu günlere...

"Kahvaltıdan sonra çalışma odasına bakabilir miyiz?"

"Neden?"

"Yazıp çizecek bir şeyler bulmak için. Bir masal yazıyordum ya ben, onun devamını yazmak, bitirmek istiyorum."

"Bizim masalımız daha yeni başlıyor. Neden bitirmek istiyorsun ki?"

"Çünkü bu kısımdan sonrasında mutlu bir sonumuz olsun istiyorum. Şimdi devam edersem mutlu bir sonla bitirebilirim..."

"Peki, gidip bakarız. Eminim kalem ve kağıt bulabiliriz."

"Sincapları da çizeceğim." Eliyle işaret ediyor onları. "Camdan daha yakın görünüyorlar. Oradan bakıp çizmeliyim belki de." Sonra heyecanla bana dönüyor. "Acaba çocukları da var mıdır? Yuvalarına bakabilir miyiz?"

"Camdan görebileceğimize emin değilim."

"Ağaca tırmanıp bakalım?"

"Hayır, bu tehlikeli. Hem onları korkutabiliriz, hem de düşüp yaralanabilirsin."

"Ama görmek istiyorum. Eğer yavruları varsa neye benzediğini merak ediyorum. Çizerken daha güzel çizerim hem."

"Odanın penceresinden görünüyor mu bir bakalım önce."

"Hadi gidelim o zaman." Ayaklanıyor aniden. Aşırı heyecanlı oluşu hoşuma gidiyor. Onun bu heyecanı hiç kaybetmeyeceği bir hayatımız olacak artık.

"Önce kahvaltımızı bitirelim olur mu? Sonra gider kağıt kalem buluruz ve sen de pencereden yuvanın görünüp görünmediğine bakarsın."

Oturup tabaktakileri acele acele yemeye başlıyor. Bir şey olacağından endişe duysam da hiçbir müdahalede bulunmuyorum. Yaşı küçük olsa da, her şeyin farkında olan bir genç o.

"Bana su getirir misin?" Başımı sallayarak ayaklanıyorum. Eve ilerliyorum ve içeri girip mutfağa gidiyorum. Pencereden bahçedeki masa görünüyor. Onun ağaca bakıp gülümseyerek izleyişini izliyorum birkaç saniye. Tabağını bitirir bitirmez kalkıyor ve zıplaya zıplaya ağaca ilerliyor. Sincaplara doğru bir şeyler söyledikten sonra kendi kendine gülmeye başlıyor. Bardağa bile uzanmadan onu izliyorum, transa geçmiş gibiyim.

Sincaplardan biri ağaçtan yere atlıyor. Benimki aniden hareket etmeyi ve gülmeyi keserek onun ne yaptığına bakıyor. Sincap dibine kadar yaklaşıp ne olduğunu anlamaya çalışır gibi ona bakıyor. Sonra, Hoseok yavaşça eğilip oturuyor. Ama o kadar yavaş ki onu korkutmaktan çekinir gibi.

Elinde tuttuğu şeyi sincaba doğru uzatıyor yavaşça. Sincap ürkek bir tavırla ona yaklaşarak avcunda tuttuğu şeye uzanıyor ve onu alıp yemeye başlıyor. Hoseok ise büyülenmiş gibi onu izliyor.

Dışarıdan belli oluyor mu bilmiyorum ama ben de onu aynı bu şekilde büyülenmiş gibi izliyorum her zaman. Her hareketi ilginç ve büyüleyici geliyor gözüme. Onunla olmak tam olarak buna benziyor. Büyülenmek...

O sadece kendisi gibi aslında ve ben de onu o olduğu için seviyorum. Şimdi fark ettim de bu saatten sonra ayrılırsak ölürüz biz... Bir olmaya o kadar alıştım ki sanki yıllardır bu çatı altında birlikte yaşıyoruz. Sanki onunla bir bahar akşamı karsılaşmışız bir köşe başında. Hava güzel ve ikimiz de gülümserken göz göze gelmişiz...

War of Love | SopeWhere stories live. Discover now