Kendini geri çektiğinde bende başımı dizlerinden kaldırdım. Oturur pozisyona gelip bedenimi ona doğru çevirdim. "Sıkıldın mı uyurken? Ben öyle saçımı okşayınca mayıştım. Sonra bilmiyorum kapanıvermiş gözlerim."

Saçlarıma uzandı sağ eli. Oradan yanağıma doğru ilerledi. Avucunun içine yanağımı yasladım. "Sıkılmak mı? Keşke her gün seni uyurken izlesem Nazlı çiçeğim."

Titrek bir soluk alıp kollarımı boynuna sardım. Kucağına çekti beni nazikçe.Sıkıca sarıldım. Bugün çok güzeldi. Bugün çok özeldi. Tüm yaşananlardan sonra huzurlu bir gün geçirmiştik Yusuf ile. Ona galiba bir kez daha aşık olmuştum. Zaten aşık kalbim her gün yeni bir bahane buluyordu onu daha çok sevmek için. Gerçi bahaneye de gerek yoktu. O varsa aşkta vardı.

Aşk başkaydı. Yusuf ile aşk başkaydı.

"Yusuf?"

Kollarımı boynundan çektim. Ama uzaklaşmadım ondan. Dizlerinin üzerine çekmişti beni. Bugün birbirimizden uzaklaşamıyorduk. Her saniye birbirimize dokunmak, birbirimizi hissetmek istiyorduk.

"Efendim Nazlı'm"

Gözlerine baktım uzun uzun. Deniz gibi olan, hayran olunası gözlerine. Neler yaşamıştı o gözler az çok biliyordum. Ama yine de Yusuf'un yaralarını göremiyordum ben. Daha doğrusu o yaralara merhem olamıyordum. O hiç üzülmesin istiyordum. Her daim merhem olayım istiyordum.

Bugün çok güzel, çok özel olsa bile zihnimde ilk kez seninle geldim pikniğe cümlesi dönüp duruyordu. Ben anne sevgisini iliklerime kadar hissetmiş biriydim. Ama Yusuf öyle değildi. Yusuf'un çocukluğu kalp kırıklığı ile doluydu. Kim bilir kuytu köşelerinde hangi gözyaşlarını saklamıştı. Bunun düşüncesi bile yüreğime kocaman ağırlık gibi çöküyordu.

"Sana bir şey sormak istiyorum ama çekiniyorum."

Soracağım şeyi anlamış gibi burnumun ucunu sıktı. "Sor Nazlı'm. Sen bana her şeyi sorabilirsin."

Kararsızdım. Ama işte sormakta istiyordum. "O kadın yani annen. O neden gitti Yusuf?"

Bedeni sorduğum soru ile gerildi. Anında pişman oldum. Bugün bu kadar güzelken ne gereği vardı ki bu soruyu sormanın. Hızlıca konuştum.

"Ben özür dilerim. Sadece seni üzen şeyleri öğrenmek, merhem olmak istemiştim. Sormadım say valla bak. Saçma bir soru.."

Telaşla konuşurken parmaklarını dudağıma bastırdı. "Şş Nazlı çiçek sakin ol. Özür niye diliyorsun? Sormanda ne sakınca var ki? "

Pişmanlık ile gözlerine baktım. Merakıma yenik düşmüştüm. Ama şimdi onun gözlerindeki kederi görünce çok üzülmüş sorduğum sorudan dolayı kendimi suçlu hissetmiştim.

"Ama seni üzdüm. Bugün bu kadar güzelken gözlerin bulutlandı sorumla beraber Yusuf."

Bedenimi mümkünmüş gibi kendine daha çok çekti. Burnumu yanağıma sürttü koklar gibi. "Biz seninle susarak anlaştık. Bazen sadece gözlerimiz konuştu. Bazen sadece sevdamız. Bugünde sen sordun ben konuşayım. Hem ben senden hiçbir şey saklamam. Benimle ilgili her şeyi bilmek hakkın."

Bir şey söylemedim. O da zaten konuşmak için araladı yeniden dudaklarını.

"O kadın babamla isteyerek evlenmemiş. Babam biliyorsun kolu sakat. O yüzden de işte pek talibi yokmuş. Hep hor görülmüş."

Ah güzel kalpli Serhat amca. Seni hor görenlerin kalpleri kararmıştı. Sana bunu yapanlar dünyanın en kötü yüreğine sahipti.

" Bir gün o kadının babası yani dedem sokak ortasında hastalanmış. Babam yetiştirmiş onu hastaneye. Babam kurtarmış yani canını bir nevi."

NAZLI SEVDAWhere stories live. Discover now